31 Ocak 2012 Salı

Brownie Kurabiyecikler :)

Bir süredir takip ettiğim bir blogdaşım sayesinde, bu akşam çayın yanında inanılmaz bir lezzete kavuştum.Mutfakta bir şeylerle uğraşmaktan hem zevk alan hem de fazla bir şey beceremeyen biri olarak, artık en yakın takipçisi olduğum HAYAT CAFE TARİFLERİ (http://meliha-canmoullarm.blogspot.com/)'ne bir göz atmanızı kesinlikle öneriyorum.Tarifleri hem samimi hem de çok anlaşılır ve pratik bir şekilde anlatılmış, ayrıca da Meliha Hanım'ın marifetleri ellerinde denenmiş olduğu için gönül rahatlığıyla yapabilirsiniz.
Ben de bu akşam üstü Brownie Kurabiye tarifine göz atarken, kurabiyelerin fotoğrafları karşısında dehşete düştüm ve hemen kolları sıvadım.Ölçüleri tam da Meliha Hanım'ın belirttiği şekilde uyguladıktan sonra ortaya çıkan lezzet doyumsuzdu.


Meliha Hanım'a bu güzel tarifi için çok teşekkür ediyorum ve benim gibi çikolata canavarlarına kesinlikle tavsiye ediyorum.Buyurun bu şirin Brownie Kurabiyeciklerimin tarifine...:))
Malzemeler:
2 yumurta
1 pk. margarin (oda sıcaklığında)
Yarım su bardağı sıvı yağ
Yarım su bardağı şeker 
1 pk. kakao
1 pk. vanilya
1 pk. kabartma tozu
Aldığı kadar un
Şerbeti için:
1 buçuk su bardağı süt
1 su bardağı şeker

Yapılışı:
 Yumurta ve şekeri bir kaba koyup, şeker eriyinceye kadar çırpıyorsunuz.Kalan tüm malzemeyi de ekleyip kulak memesi kıvamında bir hamur elde edinceye kadar yoğuruyorsunuz.Ceviz büyüklüğünde parçalar kopartıp, yuvarlıyorsunuz ve yağlanmış bir tepsiye yerleştiriyorsunuz.Fırında 180 derecede, kurabiyelerinizin üzeri çatlayana kadar pişiriyorsunuz.Fırından çıkarttığınız sıcak kurabiyeleri, hazırladığınız şerbete batırıp iyice yumuşadığından emin olduktan sonra bir tabağa diziyorsunuz.Üzerine hindistan cevizi yada fıstık serperek servis edebilirsiniz.Afiyet olsun. ;)
Ellerime sağlıkkk :))))

Sevgiliye En Leziz Hediye; Bir Buket Meyve...

Sevgililer Günü kapımızda...Artık gün saymaya başladığımız bu özel gün için çiftler, "Ne hediye alsam?" diye düşünmeye başladılar bile.Eminim birçoğunuzun amacı, farklı bir hediyeyle sevgilinizi şaşırtmak ve mutluluğuna şahit olmak.
Şimdi sizlere en leziz hediyeleri sunuyorum.Bence sevgiliniz için mükemmel bir alternatif olabilir ve çok şaşıracağına eminimmm...:)








Benim favorim işte buu...Bissürüüüü çileekk var üzerinde, ne kadar da harika görünüyor değil mi???? ;)


Şimdi de bu güzel tasarımlardaki meyve buketlerinizi nerede bulacağınıza gelelim.Bu şirin meyveciklere "Bonny Food" adresinden ulaşabilirsiniz.Fiyatları 35 tl. ile 130 tl. arasında değişmektedir. Kargo hizmetiyle kapınıza kadar gelen bu hizmetle hem "ne hediye alsam" derdinden kurtuluyorsunuz, hem de tatlı yeyip tatlı konuşursunuz işte, daha ne olsun...:))))

30 Ocak 2012 Pazartesi

Beyaz Örtülü Romantizm...

Dün gece başlayan yoğun kar yağışı nedeniyle İstanbul, bembeyaz bir örtüyle kaplandı.Kimileri için tam bir trafik çilesi haline dönüşen, kimileri için ise iş yerine ulaşamadığı için bir gün fazladan tatil ve bazısı için sokaklarda çılgınca kara bürünmek, evsizler için ölüme direnmek ve kimisi için de romantizmin tam zamanı, benim için de dinlenmek ve düşünmek için bir fırsattı.


Balkonda kahvemi yudumlarken yağan kar yağışı beni öyle yerlere götürdü ki...Çocukken daha kar yağmaya başlayıp da arabaların üzerinde birazcık birikse, hemen bütün apartmanı aşağı toplardık, kar topu oynamak için.:) Bütün gün bizi görüp aşağı inen apartman sakinleriyle, git gide kalabalıkşan bir grupta hayatımda hiç eğlenmediğim kadar eğlenirdim.Akşam oldu mu herkes evlerine çekilir, biraz ısınır ve dinlenirdi.Ama kar maceramız son bulmaz, hepimizin babaları toplanır marketin yolunu tutarlardı.Amaç, karın üzerinde mangalda sucuk ekmek partisi...Gecenin ayazında, apartmanın bahçesinde üşümesine rağmen hoş sohbetinden, güleryüzünden hiçbir şey kaybetmeyen komşular bir tarafta; hala kar topu oynamak derdinde olan biz çocuklar sokağın her bir köşesinde; bahçeye inemeyen amcalarımız ve teyzelerimiz ise evlerinde pencere kenarından bizleri seyrederlerdi.O zamanlar çocuk olmak, kardan adamlar yapmak, karların içinde yuvarlanmak, üşümek nedir bilmeden kendimizce bulduğumuz malzemelerden kızaklar yapıp üzerinde kaymak ve daha bir dolu güzel şey...
Sonraları büyüyüp hayatıma "aşk"ı alınca, karın yağışı romantik yürüyüşlere yada kavga sonrası kozları paylaşmak için yapılan yürüyüşlere dönüştü.Edirne'de kaldığım kız apartından, beni, böyle yoğun kar yağışı olan bir günde alan erkek arkadaşımla, sebep neydi hiç hatırlamıyorum ama bir konuyu tartışırken resmen ben kardan kadın, o da kardan adama dönmüştü.Bir de tartışmanın en cafcaflı esnasında kafamdaki karları temizlemesiyle nasıl bir romantizm yaşandığını siz düşünün...:))
İşte tam bunları düşürken ve gülümserken kendi kendime, apartmanın bahçesinde birinin karın içinde debelendiğini gördüm.Veee biraz izleyince ne yapmak istediğini anlamıştım.Sizlerle de bu büyük aşkı paylaşmak istedim.Apartmana yeni taşındığımız için kimseyi tanımamakla birlikte, bir rivayete göre yeni evli çiftler ama diğer bir rivayete göre de yeni bebekleri olan bir çift Hasan ve Neslihan...:) Bakın Hasan Bey'in eşine yaptığı büyük jeste...

"Vay bee ne aşklar var, adam üşenmeden giyinmiş inmiş ve eşini mutlu etmek adına nasıl da uğraşıyor." diye düşünmekten kendimi alamadım.
 Vee ben de kendimi sokaklara attım.:))))

Tıpkı veletken annemin beni boğarcasına sarmaladığı gibi sarındım malesef...O kadar soğuk ki ve ben de daha yeni bronşit atlatmış biri olarak, lahana gibi sarınmayı hakettim sanırım...:(
Ama şunu anladım; kar topu oynamak da, karların içinde koşup debelenmek de küçükken çok güzel ve eğlenceli...Şimdi yürüyemiyorum bile, değil kar topu oynamak...:)))
Yağışlar bitene kadar, kar maceralarım sürecektir...Sizlerle paylaşacağım daha bir çok şey olacağına eminim.:)


Karlar içinde bir hafta sonu...

Kar yağışı git gide hızlanıyor.Dışarıda göz gözü görmüyor desem yeridir.Beylikdüzü'nün bu denli karlar altında kalışını ilk defa görüyor olan ben, bu haliyle onu daha çok sevdim.Sokaklarda kar topu oynarken bağrışan çocuklar, bu sırada yoldan geçen teyzenin kafasına yanlışlıkla isabet eden kocaman bir kar topu ve kardan oluşan ufak tefek düşme kazaları...:))) Beni çok güldüren bu manzaraların yanında, aklıma her defasında kar topu oynadığım, çocukluğumun en üşümüş parmakları ve ıslanmış kıyafetleri geliyor.
Bu hafta sonu aynı binada hayata gözlerimizi açtığımız ve bütün veletlikleri birlikte yaptığımız, canım arkadaşım Gizem'le birlikteydim.

Arabamıza atlayıp, öncelikle Gizemlere gittik.Süslenip püslenmeden dışarı çıkamayız değil mi??? :)))

Malum bir bayanın hazırlanması saatler alabiliyor.Bende beklerken bu Ufaklık'la eğlendim azcıkınnnn...:))

Sonunda hazırlıklar bitti ve sıra plan yapmaya geldi.Planımız sinemaaaaaa...:)))))

Ata Demirer'in yeni filmi "Berlin Kaplanı"na gittik.Eğlenceli bir kadrosu ve klasik Ata Demirer tarzı bir senaryoyla filmde çok güldük.Çıkışta "kadınlar araba kullanamaz." diyenlere atladım arabama...:))))Veee dönüş yolları...Evimize gidip, vurduk dedikodunun dibine...Kesinlikle tavsiye ediyorum, yakın bir arkadaşınızla bu karlı günlerde yapılacak en güzel aktivite, öncelikle öyle salya sümüklü olmayan gülüp eğlenebileceğiniz bir film ve sonrasında kahvelerinizi yapıp kar manzaralı balkonunuzda sohbetlenmek...Her derde deva, benden söylemesi.:))

Kadın Olmanın Ayrıcalıkları ;)

Dışarıdan bakıldığında her ortama rahatlıkla girip çıkan, kafasına göre gezip tozabilen, horlanmayan, eve giriş-çıkış saatleri olmayan, saat kaç olursa olsun sokaklarda salına salına gezebilen, istediğini içip istediğiyle konuşabilen vs vs vs tüm rahatlıklara sahip varlıklar erkekler gibi görünse de; o kadar da şanssız değiliz bayanlar...:)
Sizin de "İyi ki kadın olarak doğmuşum." dediğiniz günler olmuyor mu?Elbette oluyordur!Olmuyorsa bile olmalı!Neden mi?
Bakın işte sebepleri...


 En başta en büyük özelliğiniz, kel kalmıyorsunuz hiçbir zaman...30'unuzdan sonra saçlarınız seyrelmeye, tepenizde ufak kelleşmiş alanlar oluşmuyor.Her daim dolgun ve her ne tarz isterseniz saçlarınızla çekicisiniz, güzelsiniz.
Asla bira göbeğiniz olmaz!:) Ne kadar içerseniz için, asla kemerinizi örten bir göbeğe sahip olmazsınız.Fiziğinize dikkat edip, spor yaptığınız sürece her zaman fit kalabilirsiniz.
Hem duygularınız var, hem de duygularınız hakkında konuşabiliyorsunuz.Rahat rahat ağlayabiliyorsunuz.Sinemada içiniz dışınıza çıkana kadar ağlayabiliyorsunuz ve bunu saklamak zorunda değilsiniz.Mutlu olduğunuzda çığlık atabilirsiniz.Bir erkek gibi, "etraftan ne derler yahu..." diye düşünmenize gerek yok.:)



Otomobilin lastiğini değiştirmeyi bilmek zorunda değilsiniz.Ayrıca da bir futbol maçına ihtiyaç duymadan, bütün hafta sonunuzu çok daha eğlenceli geçirebilirsiniz.
İstatistiklere göre, kocanızdan 7 yıl daha fazla yaşayacaksınız.Yanı sıra ömrünüzün 2 bin 600 saatini traş olarak geçirmek zorunda kalmıyorsunuz.
Ayrıca şüpheci erkeklerin psikolojik olarak yaşadığı "bu çocuk benden mi?" şeklinde bir paranoyayı, hiçbir zaman yaşamıyorsunuz.
Bisiklete binerken, ortadaki çubuk yüzünden erkeklikten olacağım gibi bir korku yaşamanıza gerek yok.:)
Üzüntünüzü, sıkıntınızı, stresinizi bir çift yeni ayakkabıyla yada kuaförde edindiğiniz yeni tarzınızla üzerinizden atabiliyorsunuz.
Mutfağınız her daim temiz, bir yemeğin ardından mutfağı onarıma almanıza gerek kalmıyor.:))
Sizin ayrıcalığınızın sadece bir kaçı bunlar...Şöyle bir etrafınıza baksanıza, siz ve erkekler ne kadar da farklısınız değil mi???? ;)

29 Ocak 2012 Pazar

Hayata "S*ktir Et" Diyebilmek...

Son zamanlarda içimde bir sıkılmışlık, yaptığım her ne ise zevk alamamak, ne düşüneceğimi bilememek ve düşünmemek, böyle bir haller edalar geldi gidiyor bende...Hayatın yorgunluğu, insan ilişkilerinin çıkarcılığı, insanların hayattan ve kendilerinden sıkılmışlığı gibi her türlü olay beni daha da geriyor.
Çevremde ilişkisi biten ama hala acısıyla yaşayan yada ilişkisi devam ederken dahi acı çeken arkadaşlarım; benimde "kelin ilacı olsa kendi başına sürer." tarzı bakış açımla birleşince tam bir kaos oluşturuyor.Bende bu kadar düşünmekten, bu kafa yorgunluğundan bir nebze beni kurtarır düşüncesiyle yeni bir kitap aldım.Tamamen adından etkilendiğim ama hayat felsefesi olarak kendime tüm bilgileri monte ettiğim kitabın adı, "S*ktir Et"...







"Hayatta hiçbir şey senden önemli değil." sloganıyla basılan kitabı, okumaya başladığım ilk günden itibaren sanırım herşey değişti.Endişe yaşamadan, artık saçma gelen beklentiler içine girmeden, daha rahat, daha mutlu, daha relax bir hayatım var.İyi mi oldu, kötü mü oldu bilemiyorum şimdilik ama bir cümleyle hayatınız değişebiliyor, inanın.:)







Öyleyse birazda kitabın içeriğinden bahsediyorum.En sevdiğim bölümlerden biriydi "Korku ve Aşk".Yazar John C. Parkin, hayatımızda egemen olan bariz iki güç olduğunu, bunların sanıldığı gibi iyi ve kötü değil; aşk ve korku olduğunu söylüyor.Burdan da anlıyoruz ki aşkın karşıtı nefret değil, korku...Hayat akışında bu iki duygudan biriyle hareket ederiz.
Ya hayatı kucaklar ve severiz.Libidomuz yüksek yaşarız.(Düşünüldüğünün aksine "libido", cinsel anlamda seks bağımlılığı anlamında değil, tamamen hayat aşkı demektir.) Libidonuz yüksekse, hayatınızı çok seviyor hatta arzuluyorsunuz demektir.Hayata aşkla bakarsınız ve kendinizi tamamen hayata açarsınız.Tıpkı o aşkından ölüp bittiğiniz sevgilinize kartlarınızı açık oynayıp teslim olduğunuz gibi...;)
Bu durumun tam tersi de korktuğunuz zaman ortaya çıkar.Korkunca kendimizi hayata kapatırız ve içimize kapanıp, kendimizi saklarız.Kendimizi deneyimlerden uzak tutarız.
İşte hayat bu iki karşıt güç arasında gidip gelirken, kimi zaman aşkla hayatı olduğu gibi içimize çekerken; bu sırada korkularımız gün yüzüne çıkıyor ve hayattan uzaklaşıyoruz.

Kitabı kesinlikle tavsiye ediyorum.Bu karlı ve soğuk günlerde neskafe yada çayın yanına kurabiye gibi gelecek bir kitap...:)))))))

O zaman bu hayata, aşka, geleceğe dair kaygılara, korkulara toptan kimler "S*ktir Et" diyoooorrrrr????;)

27 Ocak 2012 Cuma

Elif Şafak aşkınızı yazıyor

Filli Boya, Elif Şafak ve Doğan Kitap'ın ortak yürüttüğü bir kampanyayı duydum ve hemen sizlerle paylaşmak istedim.Malum Sevgililer Günü yaklaşıyor.Herkes sevgilisine nasıl ilginç ve beğeneceği bir hediye alıp da onu şaşırtacağını düşünürken, sizlere belki de yardımcı olacak fikri açıklıyorum.Bu yıl 14 Şubat birçokları için farklı geçeceğe benziyor.:)))



Filli Boya, Elif Şafak ve Doğan Kitap bu yıl Facebook'taki takipçileri için, ilginç bir Sevgililer Günü hediyesi hazırlamış.9 Şubat'a kadar sürecek olan bu kampanyaya göre takipçiler, yaşadıkları renkli aşk hikayelerini Filli Boya Facebook sayfasında paylaşacaklar.



Elif Şafak, bu hikayelerden birini seçecek ve belki de sizin hikayenize yeniden can verecek.Şafak, seçtiği hikayeyi 12 Şubat Pazar günü Habertürk Gazetesi'ndeki köşesinde okurlarıyla paylaşacak.Seçtiği hikaye dışında, beğenilen 20 hikaye sahibi de,Sevgililer Günü için hazırlanmış özel "Romantik Hediye Sepeti" kazanacak.


Elif Şafak'ın gönüllü olarak yer aldığı projede, ilköğretim çağındaki çocuklara okul dışı eğitim vermeye odaklanan TEGV'e bağışta bulunulacak.



Sizlerde hemen yaşadığınız delidolu aşkı anlatıp, tüm dünyayı sarsan bir aşkınız olduğunu herkese gösterebilirsiniz.:)



Haydi o zaman Filli Boya Facebook Sayfası 'na TIK TIK TIKK...:)))

Evlilik Sonrası Erkeğin Evrimi

Büyük aşklar, ayrılmaz aşıklar, hiç kopmayan sevgililer genelde toz pembe hayallerle nikah masasına uzanan bir yolculuğa çıkmak isterler.
Peki ya sonra????
Evlilik öncesi flört döneminde yere göğe sığdıramadığınız, aşkınız uğruna kendini kesecek ölüp bitecek olan erkek arkadaşınızın, eşiniz olunca bir anda değişip bambaşka bir insan olduğuna tanıklık edersiniz ve yıkılırsınız.
Örnek vermek gerekirse;
 Tam film izlerken en heyecanlı sahnede kapı çalar.Evliliğin ilk günlerinde eşiniz "Sen zahmet etme hayatım, ben açarım kapıyı." derken, evliliğiniz yıllandıkça bu duruma tepkisi "Yahu şu kapıya baksana!" şeklinde değişebilir.
Bin bir zahmetle arkadaşınızdan öğrendiğiniz bilmem ne usulü soslarla hazırladığınız makarnayı, yine aynı özenle eşinize sunduğunuzda ilk günlerin tepkisi "Yaptığın yemeklere bayılıyorum birtanem." iken, yılların eskittiği evliliğinizde bu tepki "Gene mi makarna!" şekline dönüşebilir.
Zıtlaştığınız bir konuda "Ben bu fikrine katılmıyorum hayatım." diyen eşiniz, yıllar sonra "Saçmalamayı bırak Alla'sen." derken; yeni bir elbise aldığınızda ilk günler "Bu elbise sana çok yakışmış aşkım." derken, yıllar sonrasında "Kaç para verdin buna?!" diyerek sizi çileden çıkartabilir.
Çocukluk anılarınızdan bahsederken siz derinlere dalmış gittiğiniz sırada eşiniz "Zor bir çocukluk geçirmişsin tatlım." derken, yıllar sonra "Tam da anana çekmişsin!" şeklinde gayet sinir bozucu bir tepkiyle karşılaşabilirsiniz.
  İşte erkeklerin evreleri...:)))
Bunların yanı sıra etrafa dağıtılan çoraplar, kumanda üzerindeki hakimiyet, birader muhabbetlerine maruz kalmak, boyutu tahminlerin ötesinde bir kıskançlık krizi blaaa blaa blaaa...Belki de abartıyorum ama yukarıdaki cümleler size de tanıdık gelmiyor mu?! :)



26 Ocak 2012 Perşembe

Erkekleri çileden çıkaran şeyler...

Erkeklere bir türlü yaranamazsınız.Bir şey söylersiniz tamamen düşünceli olmanızdan kaynaklanan, ama onlar bunu çok farklı algılayıp konuyu çok başka yerlere getirebilirler.Eğer kendilerini iyi hissettikleri bir günde değillerse, ne söylerseniz söyleyin yada ne yaparsanız yapın yaranamazsınız.Resmen çileden çıkmaya programlanmış olurlar.Ama bazı durumlar var ki, gerçekten onları çileden çıkarmaya yetiyor.
İşte sizlere okuyup gardınızı almanız için küçük bir derleme...:)

  • "Konuşmamız lazım" diye başlayan cümleler. (Bu cümle sızlanmanın ilk sinyali olarak beyinlerinde yer etmiş durumda.)
  • İlle de alışverişe beraber gidelim ısrarları.(Bundan keyif alanlar azınlıkta malesef yada benim sevgilim bu konuda tek.:))
  • Sabah uyanır uyanmaz ve gece yatmadan mesajlaşalım yada araşalım takıntısı.
  • "Sence ben güzel miyim?" ve türevi sorular. (Kim bu konuda yeterince dürüst davranabilir ki...Yada bir bayanın karşısında buna kim cesaret edebilir.Hayati tehlike! :))
  • Fazla dekolte giyip, bu şekilde öne çıkmaya çalışan kızlardan. (Unutmayın ki erkekler seyretmeyi severler, ama paylaşmayı asla!)
  • Bekletilmek.
  • Kuaför yada alışveriş anılarının anlatılması. (Bu durumu tıpkı onların futbol yada arabalardan bahsetmeleri gibi düşünebilirsiniz, korkunç değil mi?!)
  • Çiçek alması için kendisine "çaktırmadan" baskı yapılması.
  • Karamsarlıktan. (Sürekli şikayet eden, eleştiren ve hiçbir şeyi beğenmeyen kişilerle vakit geçirmeyi kim ister ki?)
  • Servet düşkünlüğü. (Hiçbir erkek esas çekici olanın cüzdanı olduğu fikrinden hoşlanmaz.)
  • Sürekli cep telefonunla ilgilenmen.
  • Onun cep telefonunu karıştırmaya çalışman.
  • Telefonu çaldığında yada mesaj geldiğinde "Kim o?" diye sorulması.
  • "Ben sana söylemiştim." lafını duymaktan.
  • Sürekli eski erkek arkadaşlarından bahseden kızlardan.
  • Çok yakın bir erkek arkadaşın bile olsa, sürekli ondan bahsetmenden.
  • Eski ilişkileriyle ilgili sorular sorulmasından.
  • Gündüz saatlerinde ağır makyaj yapan kızlardan.
  • E-posta ve ya Facebook gibi internet hesaplarının şifrelerinin sorulmasından. (Sormayın ve sorulmasına da izin vermeyin.)
  • Kendilerini babaları, erkek kardeşleri yada eski sevgilileriyle kıyaslayan kızlardan.
  • Gereksiz ve uzatılan kıskançlıklardan.
  • Anneleri ile yarışan kızlardan.
  • Kız kardeşlerinin eleştirilmesinden. (Bu konu da tahmin edemeyeceğiniz derecede kırıcı tepkiler verebilirler, aman dikkat!)
  • "Sence bu kız güzel mi?" sorusundan. (Cevap evet ise kıskançlık kavgası, hayır ise de yalan söylüyorsun kavgası çıkar, hiç kaçarı yok:))
  • Her şeye ağlayan sulugözlü kızlardan.
  • Dinlenmemekten.

  •  Bilmece gibi şifreli konuşan kızlardan.
  • Burç muhabbetlerinden.
  • Yaptığı esprilere (kötü bile olsa) tepki alamamaktan.
  • Kendisine ayıcık, kalpli yastık gibi hediyeler alınmasından.
  • Çok fazla pembe dizi izleyen ve anlatan kızlardan.
  • Lafının kesilip alakasız başka bir konudan laf açılmasından. (Özellikle bu konu diyet ve ya yan masadaki kızın kıyafetiyle ilgili ise...)
  • Beğendiği erkek sanatçının resimlerini biriktiren kızlardan.
  • Kız arkadaşlarınla onun yanında gizli gizli fısıldaşmandan. (Şüphecilik sadece kızlara özgü mü sanıyorsun!)
  • Telefonunu açmadığı zamanlarda imalı imalı "kim bilir ne yapıyordun da açmadın" gibi cümleler duymaktan.
  • Başkalarının ilişkileri ile kendi ilişkinizin kıyaslanmasından.
  • Kendi dışındaki erkekleri sürekli övmenizden.
Gördüğünüz gibi erkekleri memnun etmek oldukça zor...Tüm bunları hayatımızdan çıkardığımızda bizden geriye ne kalır bilmiyorum ama erkekler yine de sıkıntı çıkaracak bir şeyler bulurlar.Bundan eminim...:)))

25 Ocak 2012 Çarşamba

Mükemmel çift olabilmek için 3 ipucu...

Herkes uyumlu bir çift olup, mutlu bir ilişki sürdürmeyi hedefler her yeni başlangıçta...Ama çoğu zaman "cicim ayları" vadesini dolduruncaya kadar sürer bu mükemmel ilişki, sonrasında başlar kaos dolu ve mini minnacık bir sıkıntının bile ruhsal dengemizi bozduğu dönemler...
"Aşkın Nörobiyolojisi" adlı kitabın yazarı Psikolog Dr. Brent J. Atkinson'a göre mükemmel bir ilişkiyi sürdürmenin yalnızca 3 kuralı var.Bunları ilişkinizde uygulamaya başladığınızda, bu temel anahtarlar ilişkinin kalitesini de arttırıyor.
İşte mutlu bir birliktelik için 3 ipucu...


 Aşkınızı gösterme derecenizi arttırın.Mutlu çiftlerin kendi aralarında romantik sayabilecekleri yada daha birbirlerine ait hissettiren hareketleri, dokunuşları vardır.Örneğin, arkadaşlarının önünde komplimanlar yapma yada küçük bir not kağıdı üzerine sevgi sözcükleri yazıp aynaya yapıştırmak gibi...Bunlar ne kadar basit şeylermiş gibi görünse de, bazen bu basit dokunuşlarla ilişkinize nasıl bir değişim kattığınızı tahmin bile edemezsiniz.


 Hep pozitif olun.İlişkilerinde başarılı olan çiftler, aşklarını her zaman ön planda tutarlar.Bir anlık sinirle hareket etmektense, daha düşünceli bir tavır takınırlar."Neden gecikti" diye sinirlenmek yerine, "Onunla vakit geçirmek için sabırsızlanıyorum." diye düşünmeyi tercih ederler.

 Ufak problemlerle vakit kaybetmeyin.Mutlu çiftler, ilişkilerinde yaşadıkları ufak pürüzler karşısında sakin kalarak, bunların ilişkilerine zarar vermesini engeller ve kısa sürede bu pürüzleri halledebildikleri için birbirlerine daha fazla zaman ayırabilirler.Bu bütün problemleri içine atmak anlamına gelmiyor.Ama çözmek yada büyütmemek mutlu bir ilişkinin sırrı olsa gerek.
Tabii ki siz aşk patlamaları yaşarken, bütün pozitif düşüncelerle sevgilinize sarılırken ve problemsiz bir ilişki yaratmaya çabalarken, erkek arkadaşınız yerinde sayıyor ve odunluğundan hiç bir şey kaybetmiyorsa; ben buraya 3 değil, 33333 ipucu da yazsam nafile...Size geçmiş olsun diyorum sadece...:)))

"Aşk" mı yoksa "Takıntı" mı?

Aşık olmak ve tüm pozitif duyguları yaşarken aşkın coşkusuyla bağlanmakta bir sorun yok tabii ki...Ancak aşkınız bir takıntıya yada obsesyona dönüşmek üzereyse ilişkiniz size mutluluktan çok mutsuzluk getirecek ve hayatınızı zorlaştıracaktır.





Şiddeti ve sıklığı arttığında, psikolojik bir bozukluk olarak kendini göstermeye başlayan takıntı, ilerleyen dönemlerinde ise kişinin isteği dışında saçma ve mantıkdışı hareketler, ısrarcı, yineleyici ve zorlayıcı tavırlarla anksiyete ortaya çıkarıcı bir durum olabilir.
Peki sizin erkek arkadaşınıza yada eşinize hissettiğiniz bu duygular saf ve temiz bir aşkın ürünü mü, yoksa şizofrenik bir takıntının kurbanı mısınız?

Buyrun teste o zamannn...:)) 






Arkadaşın seni, hoşlandığın kişinin gitme ihtimali olan bir partiye davet ediyor.Ne yaparsın?
a.Oraya gidip, gözlerinle onu aramaya başlarsın.
b.Hoşlandığın çocuğu da yanlarında getirmelerini umut ederek onun en yakın arkadaşlarını da partiye davet edersin.Başarılı olmasan da partinin tadını çıkarmaya çalışırsın.
c.Takıntılı bir şekilde onun gideceğinden emin olmadan, partiye gitme kararı almazsın.
En son hoşlandığın kişiden kaç kişiye bahsettin?
a.Asla kimseye söylemem!Bu daha sonra ona karşı mahçup olmama neden olabilir.
b.Çok yakın olan iki kız arkadaşıma anlatırım.Beni aşan dedikodularda yardımcım olurlar.
c. Tüm okula anlatırım.Ne kadar çok insan bilirse, onun benden haberdar olma olasılığı o kadar artar.
Hoşlandığın kişinin her cumartesi öğleden sonraları bir mekanda milkshake içtiğini öğreniyorsun.Bu sebeple sen;
a.Eğer mekan yolumun üzerindeyse uğrar ve selamlaşırım.
b.Bir an evvel mekana gider ve onun gelmesini beklerim.
c.Milkshake sevdiğini öğrenir öğrenmez, milkshake kokusuna benzer bir parfüm alıp onu etkilemeye çalışırım.
Sevgilinin seninle ilgili neyi bilmesini istemezsin?
a.Tüm kişisel bilgilerine internet üzerinden ulaştığını bilmesini
b.Telefonda konuşurken en duygusal anda sesini telefona kaydedip, arkadaşlarına dinlettiğini
c.Sürekli evinin çevresinde dolaşıp, onunla karşılaşmaya çalıştığını bilmesini
Ona ait olan "Facebook" sayfasını ne kadar sıklıkla kontrol edersin?
a.Yeni fotoğraflar ve notlar eklediğini farkettiğinde hemen kontrol edersin.Bir göz atmakta yarar var ne de olsa...
b.Günde bir kez mutlaka kontrol ederim, ama ben bunu genelde bütün arkadaşlarımın sayfaları için yapıyorum.
c.Ben zaten sürekli internette olduğum için hem bana ait sayfayı, hem de ona ait sayfayı sıklıkla kontrol ederim.

 a'lar çoğunluktaysa;
Utangaç aşık.Onun, telepati yoluyla senin ne hissettiğini anlamasını bekliyorsun.Ancak utangaçlığın, ondan gelecek bazı sinyalleri anlayamamana sebep olabilir.Bu yüzden senin duygularını anlayabilmesi için, ona bazı ipuçları vermelisin.Mesela onu gördüğünde gülümseyip "merhaba" diyebilirsin yada iletişim kurmak için çabalayabilirsin.




b'ler çoğunluktaysa;

Bilinçli aşık.Hoşlandığın kişiyle selamlaşmakta yada onunla küçük küçük flört etmekte sıkıntı çekmiyorsun.Fakat bazen erkekler ipuçlarını yakalamakta başarılı olamayabilirler.Sen, sana karşı hisleri olduğunu fark edersen, onu partiye çağırmaktan çekinme.İlk adımı erkeklerin atması gerektiği düşüncesinden vazgeçmelisin!!!







c'ler çoğunluktaysa;
Takıntılı aşık.Hiçbir erkek, tüm zamanını ona ayırmana değmez, özellikle senin ilginin farkında değilse...Peşinden koşmaktansa, onu hislerinden haberdar etmen daha doğru olur.Eğer seninle ilgilenmiyorsa, en azından yeni limanlara yelken açabilirsin.Unutma ki, hiç kimse alternatifsiz değildir.Haydi, biraz cesaret!!!

24 Ocak 2012 Salı

"Aşkın 7 Hali"

Eyy aşk...İnsanoğlunun peşinden en çok koştuğu, günlerce gecelerce uykusuzluklar yaratan, insanın hayatını tamamen değiştiren, şairlere ve yazarlara yüzyıllardır ilham veren ve sayesinde milyonlarca eser yaratılan, kimi zaman psikolojimizi bozup hayatımızı mahveden, kimi zaman da sayısız mutluluk yaşatıp ayaklarımızı yerden kesen duygu...Ama aşktan aşka da fark var tabii ki.Kimi kısa zamanda başlayıp saman alevi gibi yaşanıp bitiyor, kimi de uzun yıllar sürüp gidiyor.Peki sizin aşkınız hangisi???

Sizler için "aşk" konusunda kısa bir araştırma yaptım, ama vardığım bilgiler hiç de öyle düşündüğümüz kadar basit bir anda olup biten bir duygu gibi değil.Bildiğiniz lise ders kitabı kıvamında bilgilere ulaştım.:)
Bilim adamları, sinirbilimciler ve psikologlar son 50 yıldır aşk üzerine araştırmalar yapıyorlar.Aşık olmanın insan duygu, düşünce ve davranışlarındaki etkilerini daha iyi anlamak için çeşitli metodlar geliştirip; aşkın psikobiyolojik kökenini keşfetmek adına deneyler yapıyorlar.Tıpkı aşıklar gibi aşklar da doğuyor, büyüyor, şekil değiştiriyor ve ölüyor.Bu aşklarda 3 farklı özellik ve bu özelliklerin ortaya çıkardığı 7 aşk tipi var.
Öncelikle bu özellikler neymiş bakalım...
Yakınlık; taraflar arasında kurulan karşılıklı duygusal bağ...Yakınlık özelliği sayesinde ilişkide sıcaklık, samimiyet, duygusal destek, iletişim, anlayış, huzur ve beraber geçirilen zamandan keyif alma durumları gelişiyor.
Tutku; aşkın psikofizyolojik boyutu olarak tarif ediliyor.Heyecanlanma, sevgilin yanında olunca soluğun kesilmesi, kalp çarpıntısı, enerji hali, fiziksel çekicilik, dikkatin sevgiliye odaklanması ve takıntılı bir şekilde sevgiliyi düşünme şeklinde kendini belli ediyor.
Bağlılık; herşeye rağmen birlikte olmayı isteme, ortak bir hayat hedefi oluşturma ve sürdürme özelliği olarak açıklanıyor.Bir nevi bağımlılık yani...
Gelelim bu özelliklerin doğurduğu 7 farklı aşk tipine...

Sadece Bağlılık (Boş Aşk):Tutku ve yakınlığın olmadığı, sadece hayat birlikteliğinin olduğu ilişkiler.Bu durum genelde görücü usulü evlenme yada beşik kertmeliğinde daha yaygın olarak görülüyor.

Sadece Tutku (Deli dolu Aşk):Genelde bir çok aşığın ilk dönemlerde ve en yoğun hissettiği, cicim ayları da diyebileceğimiz ilişki türü.Yakınlık özelliğiyle de birleştiğinde romantik aşklara dönüşen deli dolu ilişkiler, aksi takdirde yakınlık ve bağlılık olmazsa kısa sürüyor.Bu kişiler bir kaç gün evli kalıp boşanma davası açabiliyor yada 40'lı yaşlarında beşinci eşlerinden ayrılabiliyorlar.:)

Sadece Yakınlık (Arkadaşça Aşk):Yakınlık ve hoşlanma dışında tutku içermeyen, uzun süreli olmayan ilişkiler.Bu durumda kısa süreli iyi anlaşma, kardeş gibi sevme, geçici heves, bittiğinde hemen unutma ve hatırlandığında saygı duyma gibi hallere rastlamak mümkün.

Yakınlık ve Tutku (Romantik Aşk):Hem fiziksel çekimin hem de ruhani çekimin yoğun hissedildiği ilişkiler.Romantik aşklarda duygu yoğunluğu ve sevilen kişinin arzulanması, ilişkinin dolu dolu yaşanmasına sebep oluyor.Geçmişte unutulmayan aşk deneyimleri, genelde bu tip aşklardan kaynaklanıyor.Ancak ne fiziksel çekicik ne de yakınlık hissi, ilişkinin kalıcı olmasına tek başına yeterli olmuyor.

Yakınlık ve Bağlılık (Dostluğun Paylaşıldığı Aşk):Çiftlerin birbirine yoğun yakınlık hissettiği, sevgi ve saygı çerçevesinde her türlü duygusal ve düşünsel paylaşımın engellenmeden yaşandığı, ancak fiziksel çekimin olmadığı ilişkiler.Uzun yıllar evli kalıp hiç tartışmayan ve bir resmiyetin hakim olduğu, dengeli ve tutarlı ilişkiler de denebilir.Zamanla fiziksel çekim azalır ve çiftlerde dostluğun paylaşıldığı bir aşk evrenine geçiş yapılır.Bu tür ilişkiler, kimi zaman sadakatsizlik sonucu aşırı kıskançlıklara da gebedir.

Bağlılık ve Tutku (Arzu Dolu Aşk):Beraberliği ve evliliği uzun süre devam ettirmenin altındaki temel dürtünün arzu olduğu ilişkiler.Yakınlık faktörünün olmaması çoğu zaman anlayışsızlıklara ve tartışmalara yol açarken; kişiler bencil, yapıcı iletişim becerilerinden yoksun ve sabırsız oluyorlar.

Tutku, Yakınlık ve Bağlılık (Eksiksiz Aşk):3'ü 1 arada şeklindeki ideal ilişkiler.Eksiksiz aşkı elde etmek zor, fakat devam ettirmek daha da zordur.İlişkiyi canlı tutmak için çaba sarfetmek, özverili olmak, etkili ve empatik iletişim kurmak, saygı ve anlayışı her şeyden üstün tutmak gerekiyor.

Peki bunlardan hangisi sizin aşkınız????Hiç düşünmüş müydünüz "aşk" denilen duygunun çeşit çeşit ve desen desen olabileceğini?! :)))

22 Ocak 2012 Pazar

Yoksa Ayrılık Çanları mı Çalıyor?!

Hiçbir ilişki mükemmel değildir.Sadece onu mükemmele biraz olsun yaklaştırmak için belki bir şeyler yapabilirsiniz.Ama bir yerde sorun varsa, ne kadar gaza bassanız da o araba biraz daha ileri gidemez.İlişkinizde bu durumdaysa, ciddi ciddi düşünme zamanı gelmiş demektir.

 İlişkinizin bundan sonrası için karar verme aşamasında olduğunu düşünüyorsanız, işinizin çok zor olduğu bir gerçek...Elbette yanlış karar vermek istemezsiniz.Ayrılmalı mı, yoksa birlikte mi devam etmeli?Sorunuzun yanıtını bulmanıza yardımcı olacağını düşündüğüm bu minik testi cevaplandırın ve bakalım sizin için doğru karar hangisi olacak...
Buyrun teste...:)

Eşinizin / sevgilinizin size cazip ve çekici gelen tarafı neydi?
a.Görünüşü ve sosyal statüsü
b.Bir arkadaşın tavsiyesi üzerine flörte başladık
c.Beni güldüren ve kendimi yanında rahat hissettiğim biriydi

Sizi eşinizle / sevgilinizle birlikteliğinizi sürdürmeye iten sebep neydi?
a.Bilmiyorum
b.Yalnız kalmak istemiyorum
c.Onunla birlikte olmaktan keyif alıyorum

Ne sıklıkla tartışıyorsunuz?
a.Hemen hemen her zaman
b.Sıklıkla
c.Nadiren

İlişkinizi düşündüğünüzde içinizde nasıl bir his uyanıyor?
a. Üzgün ve mutsuz
b.Rahat ve heyecansız
c.Mutlu ve sakin

Eşimle / sevgilimle tartıştığımızdan beri ilişkimizin ...... olduğunu düşünüyorum.(Boşluğu doldurun.)
a.Kötüleştiğini
b.Aynı kaldığını
c.Geliştiğini

Eşinizle / sevgilinizle zaman geçirmeyi dört gözle beklediğiniz oluyor mu?
a.Hayır
b.Bazen
c.Evet, her zaman

Eşinizle / sevgilinizle uzun süreli bir gelecek istiyor musunuz?
a.Hayır
b.Belki, bilmiyorum
c.Evet

Eşinizle / sevgilinizle ayrılığı ne kadar sıklıkla düşünüyorsunuz?
a.Her an her saat
b.Devamlı denebilir
c.Hiçbir zaman

Eşinize / sevgilinize ne kadar güveniyorsunuz?
a.Ona güvenmiyorum
b.Ona güveniyorum, ama güvenmediğim konular da yok değil
c.Ona her şekilde güvenirim


 a'lar çoğunluktaysa; 
Dürüst olmak gerekirse, ilişkinizi yeniden gözden geçirme vakti gelmiş demektir.Siz ve eşiniz / erkek arkadaşınız için en doğru karar sanırım ayrılık...Ayrılık hiçbir zaman kolay değil ve ilk zamanlar çok mutsuz anlarınız olabilir, ama uzun vadede mutluluğu yakalamanız için de doğru bir karar olabilir.Zaten güvenmediğiniz biriyle daha ne kadar sürdürebilirsiniz ki?! 




b'ler çoğunluktaysa;
Kafanızın neden bu denli karışık olduğunu anlamak o kadar da zor değil.Anlaşılan ilişkinizde olabileceğiniz ve beklediğiniz kadar mutlu değilsiniz.Belki de henüz onu bırakmaya cesaret edemiyorsunuz.Sizin için en iyi fikir, eşinizle / sevgilinizle karşılıklı oturup ilişkinizi değerlendirmek.
Unutmayın, onu korumaya değer ama iteklemeye değil.O, sadece siz ittiğiniz için yolda giden bir araba gibiyse bırakın herkes kendi yolunu seçsin.

c'ler çoğunluktaysa;
İlişkiniz ve aranızdaki bağ oldukça güçlü görünüyor.Mutlu bir ilişkiyi yakalamayı başarmışsınız.Tebrikler!Onu daha fazla beslemek için çalışmalı, birbirinizi mutlu etmek ve ilişkinizi korumak için elinizden geleni yapmalısınız. %100 güvenle, mutlu ve sakin, ayrıca da yanında olmaktan keyif aldığınız kişiyle bir ilişki yaşamak herkese nasip olmaz.Kıymetini bilin.Ne diyelim, darısı a ve b şıkkını çoğunlukta seçenlerin başına...:)

Ya Sizden Hoşlanmıyorsa...

Bu ay Cosmopolitan dergisinde okuduğum bir yazıyı sizlerle paylaşmak istedim.Yakın çevremde de buna benzer durumlarla karşılaştığım son günlerde, umarım biraz olsun yardımım dokunur sizlere...
Hayatlarının aşkını bulan arkadaşlarınız senelerce mutlu mesut beraberlikler yaşayıp evleniyorlar, hatta çoluk çocuk sahibi oluyorlar.Siz ise aşkın peşinden giderken bazen hak etmediğiniz tavırlarla karşılaşabiliyorsunuz.Kabullenmek istemeseniz, arkadaşlarınızın uyarılarına kulak asmasanız bile, bazı ipuçları sizi bir aşk kazasından kurtarabilir.

Erkekler genelde hislerini açıkça söylemekten kaçındıklarından dolayı, bizlere bunu hareketleriyle göstermeyi tercih ederler.Yanağımıza kondurdukları küçücük bir öpücükle yada gecenin bir yarısı sadece sesimizi duymak için açtıkları telefonla hislerini belli ederler.Bazıları ise hislerini doğrudan söyler ama hoşlanmadıklarını söylemek erkekler için her zaman zordur.Dürüst olmaktan kaçınıp sizden hemen ayrılmayan bir erkekle zaman kaybetmemek ve üzülmemek için, işte size ipuçları...

Mesajlarınıza cevap yazması çok zaman alıyor.İçinde bulunduğumuz bu teknoloji çağında birine mesaj yada e-posta yollamak neredeyse ışık hızıyla gerçekleşiyor.Eğer bir erkek attığınız her mesaja cevap vermekte gecikiyorsa hem çok kaba bir tutum sergiliyor hem de sizi umursamıyor demektir.
Sizinle arasına fiziksel bir mesafe koyuyor.Evde baş başayken bile sürekli başka şeylerle ilgileniyor ve sizinle göz teması kurmaktan bile kaçınıyor mu?Sadece fiziksel yakınlaşmadan bahsetmiyorum.Aynı zamanda sizinle sıkıntılarını paylaşmayan bir erkek, ilişkiyi ciddiye bindirmek istemiyor demektir.
Sizi evinize bırakmıyor.Size önem veren bir erkek, bunu her fırsatta göstermeye özen gösterir.Birlikte dışarıda vakit geçirdikten sonra sizi eve bırakırken hem size yardımcı olduğu için hem de sizinle daha fazla vakit geçireceği için mutluluk duyar.
Dışarıdayken size dokunmaktan kaçınıyor.Evin rahatlığında size sarılmaktan, sizinle öpüşmekten çekinmeyen ve ellerini üzerinizden çekmek istemeyen bir erkek, dışarıda tam tersi tavırlar sergiliyorsa sizin için tehlike çanları çalıyor demektir.Dışarıda elinizi tutmamak için ellerini cebine sokan bir erkek, ya rastlayabileceği arkadaşlarına sizi nasıl tanıtacağı konusunda endişe yaşıyor yada başkalarıyla da görüşüyor demektir.Ciddi bir ilişkiyse istediğiniz hemen uzaklaşın derim.
 
Düşüncelerinize önem vermiyor.Hayatınızdaki erkekle her zaman aynı fikirde olmayı bekleyemezsiniz.Ama çiftler aynı fikirlere sahip olmadıkları konularda konuşup tartışıp, ortak bir paydada buluşmayı başarabilir.Birlikte olduğunuz erkek savunduğunuz her düşüncenin saçma olduğunu söylüyor ve her dediğinize burun kıvırıyorsa, uzlaşmak istemiyor demektir.Hiçbir konuda anlaşamayacağınız biriyle nasıl bir birliktelik yaşayabilirsiniz ki?!
Sizinle sadece gece yarısından sonra görüşüyor.Hoşlandığınız erkeğin size sadece "öylesine" bir kadın olarak baktığını kabullenmek çok zordur.Bunu fark edemediğinizde yada görmezlikten geldiğinizde sizi uyaran arkadaşlarınıza sırt çevirir ve onların sizi hiçbir zaman anlamadığından şikayet edersiniz.Ama sizinle sadece gece yarısı ve evde görüşmek isteyen bir erkek, bence tamamen karanlıkta kalmayı hak ediyor.İstediğiniz ciddi bir ilişkiyse, sizi günün her saatinde rahatlıkla görmek isteyen bir erkek olmalı hayatınızda...
Sevdiğiniz ve "gerçekten" sevildiğinizi hissettiğiniz kişilerle, sevgiyle kalın...:)

21 Ocak 2012 Cumartesi

"Benim ablam hamile, hem de karnından..." :)

Bugün İstanbul'a gelişimin şerefine ve 3. kez teyze olacağım sebebiyle, 22. Uluslararası Anne Bebek Çocuk Ürünleri Fuarına gittim.Bir yanda ablamın heyecanını paylaşırken, bir yandan da o şirin minik yaratıklara özel dizayn edilmiş mobilya ve dekorasyon ürünlerini inceledim.Tabii ki sizleri de unutmadım ve bol bol fotoğraf çektim. ;)
Yaklaşık 4 aylık erkek bebişe sahip olan, anne adayımız bitanecik ablam...Minişimizin geleceği günü heyecanla beklerken, mobilyadan süs eşyalarına, oyuncaktan kıyafete gördüğü herşeyi almaya o kadar hevesliydi ki...:)Bebeğimizin hazırlıklarına başladık, geldiğinde çok şanslı bir bebek olacak inşallah...









Prensesin yatağı...İlgimi çeken ve "aahh ahh bizim zamanımızda..." diye iç geçirdiğim yataklardan biriydi.Ev arkadaşlarıma inat almak gibi bir düşüncem olduysa da boyutlarının mini mini olması nedeniyle vazgeçmek zorunda kaldım.
Yerimi minik prenseslere devrediyorum malesef...:)















Bu sevimli yumurta yatak sadece kiralanıyormuş.Fotoğrafta böyle küçük göründüğüne bakmayın, devasa bir yumurta ve sadece bebeğiniz ilk birkaç ay kullanabiliyor.Ama çok şirin öyle değil mi???? :)))
İtiraf ediyorum; bu sevimli liflerden kendime bile almayı düşündüm.Çok sevimli görünüyorlardı...:))













Her yaş grubuna uygun ve çok çeşitli bir sürü oyuncak vardı.Aklım kaldı hepsinde amaaaa...:(
Ve en ilgi çekici duran yatak odası takımı...Hello Kitty'nin lisanslı ürünlerinden oluşan bu takım SFC İç Mimarlık Hello Kitty Mobilya tarafından fuarda sunuldu.


























Bizimle bu güzel tasarımları paylaşan ve hayran kaldığım bu oda takımında bir anlık prensesliğimi bu fotoğrafla ölümsüzleştiren firma sahibi Emir Bey'e çok teşekkür ediyorum.:)Ve kız çocuğunuz olacaksa bu takımı kesinlikle tavsiye ediyorum...







Veeee artık bu şirin fuardan ayrılma vakti gelmişti ki, bakın çıkış kapısında kimlerle karşılaştım...:))))
Her şeyin minimize edilmiş halleriyle dolu, mini mini kıyafetler, yataklar, dolaplar, ayakkabılar, birbirinden kullanışlı ve her şekle giren bebek arabaları, sevimli oyuncaklar, süsler ve daha fazlasını sizlerde merak ediyorsanız yarın son gün...CNR Anne Bebek Çocuk Ürünleri Fuarı saat 19:30'a kadar hizmetinizde.Bence kaçırmayın.;)

20 Ocak 2012 Cuma

Vakitlerden; Gitmek Vakti...

Finallerin bitmesiyle gelen rahatlık, toplanan valizler, çok değil ama yaklaşık 1 aylık vedalar, düşünülen özlemler, yine mesafeler ve her şeyden önemlisi sanırım benim için biraz kafa dinleme zamanı...Finallerin nasıl geçtiği umrumda olmaksızın ama her defasında "notlar açıklandı mı?" diye bakıp, geride her ne bırakmış olursam olayım sadece biraz dinlenip, gezip tozup, uzun süredir görmediğim arkadaşlarımla yeni mekanlara gidip, gülmek eğlenmek ve benim olduğum ortamda olmazsa olmaz hep konuşmak konuşmak ve konuşmak vakti geldi çattı.:)
Şimdilik tek hissettiğim gitme isteğiyken kendi yuvama, içine teptiğim onca eşyayla koca bavulu nasıl taşıyacağım derdi düştü içime...:(




"Şunu da alıyım bunu da alıyım", "onunla buluşunca şunu giyerim", "bu kazakla şu pantolonu kombinlerim" derken yanıma 5-6 ay bana rahat rahat yetecek kadar eşya aldığımı biliyorum.Ama yapacak bir şey yok, hiç birinden de vazgeçemiyorum.:)





Evet, şimdi gitme vakti...Sizlere İstanbul'dan yazmaya devam ederken 2. döneme "yepyeni bir ben" olarak geleceğim Edirne'den, İstanbul'a sesleniyorum: "Bekle beni İstanbuuulllll...Herşey çok güzel olacaaakkk!" :))

18 Ocak 2012 Çarşamba

Beyler, İlgi'sizsiniz...

Sizin peşinizden aylarca koştu, sizi elde edebilmek için yapmadığı şirinlik ve çılgınlık kalmadı.Sırf sizinle vakit geçirebilmek için kilometrelerce yapılan yürüyüşler, arkadaşlarıyla yapılan planların anında iptal edilmesi, durup dururken beklenmedik iltifatlar, doruklarında yaşanan romantizm...Kısacası "cicim ayları"...O zamanlar sabahları "günaydın" mesajları, gün boyu merak ettiğine dair ve sevgi sözcükleriyle dolu bir yığın mesaj ve her akşam nedense size "iyi uykular" mesajı atmadan uyuyamayan biriydi erkek arkadaşınız...Siz de bu kadar çırpındığını görünce sizi gerçekten sevdiğini, aşık olduğunu ve hayatınızın erkeği olduğunu düşündünüz.Her şey çok güzel gidiyordu ilk zamanlar; geleceğe yönelik kurulan hayaller, daha düşünceli tavırlar ve kırmamak adına yapılan incelikler, farklı mekanlardayken her zaman bir merak duygusu "başına bir şey geldi mi acaba" diye bla blaa blaaa...Fakat öyle bir zaman geldi ki onun size karşı ilgisinin her geçen gün azaldığını ve sizden ibaret dünyasının artık farklı şeylerle kaplanmaya başladığını hissediyorsunuz.Peki neden erkekler belli bir süre sonra kadınlara olan ilgisini kaybeder?Hiç düşündünüz mü?
Av konumundan çıkmayın.En önemli etkenlerden biri olan durum, erkeklerin kadını elde etmeye çabalarken yaşadığı heyecanın, elde ettikten sonra kaybolmasıdır.İnce bir çizgi olmasına rağmen şunu iyi ayarlamalı ve netleştirmelisiniz; siz de o da birbirinize muhtaç değilsiniz.Sevginiz ve aşkınız sizi bir arada tutuyor.
Sorumluluk duygusu erkekleri kaçırabilir.Toplum olarak ataerkil bir düşünce yapısının olduğu genel bir kanı.Erkek evlendiğinde ciddi bir sorumluluğun altına gireceğini çok iyi bilir ve bu durum özellikle sorumluluk duygusu gelişmemiş erkekleri korkutur.Bu durumda tek tavsiyem, sorumluluk bilinci olan bir eş seçmeniz...
Araya mesafe koyun.Erkek arkadaşınız sizi sürekli arıyor, buluşmak istiyorsa her ne kadar sizin hoşunuza gitse de bu durum, ona teslim olmayın.Başka arkadaşlarınızla da, işlerinizle de ilgilenmeli ve bu pozisyonunuzu korumalısınız.Sadece ondan ibaret bir hayat kurmamalı ve sosyal hayatınızı unutmamalısınız.Ayrıca hızlı gelişen bir ilişki, yine aynı hızla bitebilir.Uyarmadı demeyin...

İsteklerinizi, düşüncelerinizi direk söyleyin, "nasılsa anlar" diye ima etmeyin.İlişkide önemli olanın "ben" olduğunu hissettirmelisiniz karşı tarafa.Fakat bunu susarak yapamazsınız.Her ne istiyorsanız açıkça söylemeli ve kesinlikle imalı konuşmamalısınız.Erkekler ima ettiğiniz şeyi çoğunlukla anlamayacaklardır.
Dürüst olmasına izin verin.Üç kuruşluk yalanlarını size yutturduğunu düşünüp, hem sizi hem de kendini küçülteceğine dürüstçe söylemesine izin verin."Ben de gelebilir miyim?" demek zor olmasa gerek yada gidemeyecekseniz bile bırakın size söyleyebilsin gittiğini.Aklında yer etmek istiyorsanız, rahat bırakın ve hem siz nerede olduğunu bilin hem de o sizin bunu bildiğinizi bilsin.

Biz kadınlar, sahiplenilmek isteriz.Hayatımızdaki erkekten çok sıkılmamak üzere ilgi bekleriz.Hiç aramayan sormayan, hiç bir ilgi belirtisi olmayan erkekle de uğraşamayız.Bir ortamda ya sadece siz varsınız gibi davranırlar, yada siz hiç yokmuşsunuz gibi davranırlar.İşte devreye girme vakti ve erkeklerin ilgisini çekme vakti diyorum, bir orta yolu olmalı değil mi?!Elinizi taşın altına koyma vakti yada baktınız olmuyor, o taşla erkek arkadaşınızın kafasını kırma vakti...:))