28 Eylül 2013 Cumartesi

SEVDALAR VARDIR KURUYAN YAPRAKLAR MİSALİ...

Sevgilim,
Bugünlerde yüreğim bir yangın yeri...
Bedenim sabit bir yerde, ruhum ise bir orada bir burada gezgin vaziyette...
Ruhum özlüyor seni...
Gün geçtikçe daha fazla, saatler ilerledikçe daha yoğun, sen gittikçe benden daha umutsuz...
Özlemek seni, bir serseri gibi...
Olabildiğince hırçınca, olabildiğince acı dolu, hissederek yüreğimdeki kavganın bütün ızdırabını, çekmek bütün acısını seni sevmenin...

Seni özlemek iliklerime kadar...
Nefret ederken özlemle anmak, kahkahalarla gülerken ağlamak, giderken dönmek, dinerken bütün acılarım bir anda coşması özlem dolu haykırışların, kaçtığını sanırken yakalanmak, unuttum derken daha çok bağlanmak, saplanıp kalmak sen'li düşüncelere, yanımda olmayan varlığınla avunma çabası...Sevdalanmak sana; bir daha bana ait olmayacağını bile bile...
İşte böyle bir şey seni özlemek Sevgili...
Unutulmayı göze alarak sana her gün yeniden bağlanmak kangren olmuş bir aşk'la...
Öylesine ölesiye özlemek seni...

26 Eylül 2013 Perşembe

KIR ZİNCİRLERİNİ!

Hayatın monotonlaştığı dönemleri, verdiğiniz kararların daha yuvarlak hatlara sahip olduğunu ve hayatınızda keskin değişikliklere sebep olmadığını, cesaretinizin kırıldığını, ilişkilerinizde ve bireysel yaşantınızda günlerin birbirini aynı duygu döngüleriyle takip ettiğini düşündüğünüz oluyordur zaman zaman.Olmuyorsa bile aydınlanın! Ve bu gidişe bir "Dur!" demenin vakti geldi farkına varın!
Şimdi zincirlerinizi kırmanın tek yolu eyleme geçip, yeni zeminlerinize odaklanma ve eski zeminlerinizde tutunduklarınızı bırakma zamanı!


Bu sabah uyandığımda, şöyle bir duraksadım ve aslında yepyeni bir güne ne kadar mutsuz başladığımı fark ettim.Sonra karşıdan şöyle bir baktım kendime ve "Enerjimi düşüren tutunduğum her ne varsa farkında olduğum ya da olmadığım onları sevgiyle gönderiyorum.Özgürleşmeyi seçiyorum." dedim.Kocaman bir gülümsemeyle kalktım yatağımdan ve bu günü tutunduklarımı, beni hayata bağladığını sandığım tüm dış etkenleri hayatımdan göndermeye ayırdım.
Bu aralar hastayım biraz.Fakat ruhsal yönden de, hastalığımın da etkisiyle, çöküntü içindeyim.Gizli bir bağımlılık gibi tutunduğum her şey ağır geliyor; tabii hayatımı da ağır çekime sürüklemeye başladı.Bir alkol, bir sigara hatta bir uyuşturucu bağımlısından farklı görmüyorum kendimi.Düşüncelerimle bile bağlanabiliyorum birilerine ya da bir şeylere...
Sizlere de oluyordur eminim; eski bir sevgiliye, eski bir ilişkiye, biten bir evliliğin anılarına, bir dosta, bir kitaba, bir filme, bir programa, bir mekana, bir yemeğe ya da bir içeceğe...Bağlanıp kalıyoruz ve onlarsız yaşamanın mümkün olmayacağı konusunda kendi kendimize hatalı bir bildirim yapıyoruz.
Bense bugün bütün tutunduklarımı, bağlanıp kaldıklarımı özgür irademle sevgiyle uğurlamayı seçiyorum.
Ben zincirlerimi kırıyorum.
Özgürleşmeyi seçiyorum...
Sizler için ise;
Farkında olduğunuz ya da olmadığınız tutunduklarınızı sevgiyle ve kolaylıkla bırakmanızı, özgürleşmenizi diliyorum.

"Aşk"la kalın... :)

24 Eylül 2013 Salı

HAYAT İŞTE...

Bazı güzelliklerin bittiğine de şahit oldum, bazı mutlu başlangıçlara da...
Geçenlerde önce bir yuvanın gülümseyen yüzünün solduğuna, güzel bir çiftin boşandığına şahit oldum.Ve ertesi gün güzeller güzeli bir gelin ile dünyalar tatlısı bir damadın düğünlerine katıldım.Tezatlıklarla dolu günler geçiriyorum anlayacağınız...
Zorluklarla mücadele ederken yaşanan ayrılıklar hep sancılıdır zaten; kalan için olduğu kadar giden için de...Fakat zamanla insanların içindeki yangın sönüyor, acılar son baharla savrulup kışla buz gibi soğuyor, mevsimler değişiyor ve umutlar yeniden yeşeriyor hayata dair, sevmeye ve sevilmeye dair...
Yepisyeni bir yuva kurmanın da heyecanı başkadır elbette ki.Tertemiz eşyalar, yeni mobilyalar ve en az evin içi kadar yepyeni umutlar barındırır içlerinde...Gülümseyen gözlerle harika bir düğün habercisidir aslında, güzel günlerin...
Küçükken annemle baş başa kaldığımızda bana hep hikayeler anlatırdı.Bu hikayelerde kocaman bulutların birbirine çarpması sonucu canları acırdı ve yağmur damlaları da bu bulutların göz yaşlarıydı; yıldızları anlatırdı annecim, büyük ayı vardı bir de küçük ayı ve ben bunları hep oyuncak ayılarım zannederdim.Bir de yıldızlar gökyüzünden kurtulup yere düşerlerdi, çünkü biri öldüğünde üzülürlerdi.Ve her ölen kişinin ardından mutlaka biri doğardı; bu yüzden gökyüzünde yıldızlar hiç bitmezdi.İlgiyle dinlerdim annemi, bana hayatı anlattığından bi'haber...


Şimdi bakıyorum da, dertleriyle sıkıntılarıyla, sevinçleriyle mutluluklarıyla herkes kendi halinde yaşamını sürdürürken, "hayat işte" dediğimiz milyonlarca şey geçiyor ömrümüzden...
Hiç bitmez sandığımız sevgiler, aşklar bitiyor; unutulmaz sandığımız hatıralar toz bulutu olup uçuveriyor; yüzünü görmek için can attığımız insanların sesini dahi duyamaz oluyoruz ve tuhaftır ki buna alışmak zorunda kalıyoruz; beklenmedik umutlar doğuruyor ertesi günler; sevdalar filizleniyor beklenmedik mevsimlerde; mutlu da olabiliyoruz mutsuzluklarımızla...


Yani kısacası "hayat işte"...
Yaşayıp gidiyoruz gel-gitler içinde...

15 Eylül 2013 Pazar

"ÖZLEMEK; BİR ŞEHRİN YERİNİ DEĞİŞTİRMEK İSTEMEKTİR."

Özlemler biriktiriyorum şimdilerde; bir sana bir de seni anlattıklarıma dair...Aslında herkes yanımda, her şey tam da istediğim gibi; sen hariç...
Sadece 7 harf, 3 hece; fakat sevginin sabrının sonuna gelince...
Bir bedende iki farklı beyin gibi seni özlemek; bazen nefret ediyorum hem kendimden hem de senden.Seni özlemek bazen çok kızdırıyor beni, mutlu olmak için çabalamaman ve kolumu kanadımı kırmış olman belki de...
Ama bazen...
Bazen içim sızlıyor, hani derler ya burnumun direği sızladı diye; sızlıyor kalbimin en derinleri..."Seni, sensiz de yaşarım" diyorlar; saçma...Ben sensiz uyuyamıyorum, saçlarımı kimse okşamıyor; sensiz film izleyemiyorum, yaslanabileceğim bir omuz arıyorum; sensiz bir güne başlamak istemiyorum, bir "günaydın" mesajını bile özlüyorum; anılarımı sensiz anlatamıyorum, her anımda hep yanımda sen varmışsın sanki...
Özlemek birini hem de boşu boşuna, sonu gelmeyecek kadar çok özlemek...Zor...
Kilometreler de olsa aramızda, özlemek hem de öyle bir özlemek ki, bu şehri ekmek parçası gibi koparıp yanına getirmek istiyorum.İşte öyle güçlü bir özlem içimdeki...








Geçenlerde Murathan Mungan'ın bir yazısını okumuştum.

"Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemiğini yakarcasına özlemek çok kötü değil mi?" diyordu...








"Hiç bir insanı unutmak, bir insandan vazgeçmek, bir insanı hayatından sonsuza kadar çıkartmak zorunda kaldın mi hiç?
Hani ölmüş gibi, hani uzatsan da elini tutamayacağını bilmek gibi, her an kapından içeri gülümseyerek gireceğini bekleyip ama aslında hiç gelemeyeceğini de bilmen gibi. 
Ne zor şey değil mi ölmediğini bilmek , ama ölmüş gibi ulaşılmaz olması artık o insanın sana, ne kadar katlanılmaz bir gerçek değil mi sen hala bu kadar sevgili iken? 
Özlemek, bu kadar özlemek, etini kemiğini yakarcasına özlemek... 
Çok kötü değil mi? 
Bu kadar özleyip onu görememek, ona dokunamamak, onu işitememek, artık sonunun "pi" hali değil mi? 
Biliyorsun değil mi? 
Ne kadar umutsuz bir arayıştır o, kalabalık caddede geçen binlerce yüze bakmak belki bir kez daha görebilmek için o yüzü, belki biraz önce geçti bu kaldırımdan diye düşünmek, belki şu an arkamda yürüyen insanların içinde bir yerde demek, belki şu an üzerimdedir gözleri diye paranoyalar yaşamak ne zordur değil mi? 
Ne kadar eritir insanı fark etmeden. 
Sen de biliyorsun değil mi bunları? 
Bir sinema koltuğunda sende iki kişi gibi oturdun mu hiç? 
Hiç iki kişi gibi zevk aldın mı bir konserden yalnız başına. 
Güzel bir kafe keşfettiğinde, güzel bir film seyrettiğinde, güzel bir şarkı dinlediğinde güzellikleri oranında eksik kaldıklarını hissettin mi paylaşamadığın için onunla.
Bir barın kalabalığında hiç yarım vücudunla sallandın mı ortada? 
Hiç iki kişilik beyninle yarım insan olabildin mi? 
Baktığında aynana sadece yüzünün bir yarısını gördüğün oldu mu hiç? 
Sana hayatındaki en büyük yoksunluğu yaşatandan nefret edemediğin zamanlar oldu mu hiç? Gözünün içine baka baka kolunu bacağını kesen bir insanın yüzüne sevgi dolu bir gülümseme ile bakabildiğin zamanlar oldu mu hiç? 
Hayatta inandığın bütün değerlerini altüst eden birisine aşk şiirleri yazabildin mi? 
Onu içinde korumanın seni yok etmek olduğu zamanlara feda oldun mu hiç? 
İçinde ağlayan çocuğa umut şarkıları söyleyemediğin, özlemini, susuzluğunu, açlığını gideremediğin zamanlar oldu mu hiç? 
Kanayan yarasını gördüğün ama merhem olamadığın zamanlar. 
Gücünün, hani o tanrısal gücünün bir çocuğun ağlamasını susturamayacak kadar olduğunu gördüğün zamanlar oldu mu hiç?
Hiiiiiiiç.... 
Hiiç...
Hiç...
Bir hiç..."

Murathan MUNGAN

10 Eylül 2013 Salı

YENİ TREND: "ÇİRKİN ERKEKLER"

Zıt kutuplar birbirini çeker derler, ama bu kadarına da pes dedirtiyorlar kimi zaman.Öyle tuhaf çiftlerle karşılaşıyoruz ki, güzeller güzeli bir bayan ve yanında "neyini beğenmiş acaba bunun" dedirtecek tipte bir adam! Çoğu zaman "güzel kızımız çirkin erkeğin gelecek nesillere aktaracağı genetiğini düzeltmeye çalışıyor herhalde" diye düşünmekten kendini alamıyor insan...
Peki neden hep güzel kadınların yanında çirkin erkekler görüyoruz? Ve şaşırtıcıdır ama, neden bu çiftlerin ilişkileri daha uzun sürüyor??
Renkli dünyada da durum değişmiyor.Mesela Adriana Lima...Dünyanın en doğusundan en batısına kadar bütün erkeklerin hayranlıkla bir kadın ve bir çok kadın tarafından da beğenildiği bir gerçek.Eşi Marko Jaric ise başarılı bir NBA oyuncusu.2009 yılında evlendiler fakat yan yana gördüğünüzde durum içler acısı...
Aynı şekilde Heidi Klum ve Seal, Natalie Portman ve Devendra Banhart, Monica Bellucci ve Vincent Cassel...
Uzmanlara göre bir çok güzel kadının çirkin erkekleri tercih etmesinin sebebi, çirkin erkeklerin aldatma ihtimallerinin daha düşük olması ve daha mutlu etmeleri imiş!


ABD'deki Tennessee Üniversitesi uzmanlarının yaptığı bir araştırmaya göre, eşi kendisinden çirkin olan kadınlar kendilerini daha mutlu ve güvende hissediyorlarmış.

Sosyal İlişkiler Profesörü Albert Daniel ise, eşlerinden daha çirkin olan erkeklerin, kadınına daha fazla sahip çıktığını ve bu sahipliğin kadınların tercihlerinde etkili olduğunu vurguluyor.



Anlaşılan o ki, eskiler haklılarmış; "önemli olan iç güzelliği" imiş! :)

Bir arkadaşımın yorumu ise, "Çirkin erkek yoktur, az ev işi vardır." şeklinde oldu.Haklı değil mi... :)))

Aşkla kalın... :)

9 Eylül 2013 Pazartesi

DEVRİN AMANSIZ HASTALIĞI: "MODA!"

Dünyaca ünlü modacılar aylarca uğraşıp, yüzlerce kişiden oluşan ekipleriyle defileleri için kıyafetler tasarlıyorlar.Birbirinden güzel, tabiri caizse 90-60-90'lık çıtır mankenlerimiz de görkemli defile gecelerinde bu kıyafetleri biz modaseverlere sunuyorlar.Her şey çok gösterişli görünüyor, milyonlarca insan bu defileleri bekliyor ve ilgiyle takip ediyor.
Ben ne "moda tutkunu, marka avcısı" bir tip oldum şimdiye kadar, ne de "modayı sevmem, üzerime yakışanı giyerim" diyenlerden oldum.Modayı seviyorum ve ucundan kıyısından takip etmeye çalışıyorum.
Fakat geçenlerde biraz araştırayım bakalım bu sene kışın ne tarz kıyafetler modaymış dedim, demez olaydım!

Milyarlar harcanıp tasarlanan, çalışanların sabahlara kadar uğraştığı 2013-2014 Sonbahar-Kış kreasyonu beni şoklara soktu resmen!

Sizce kendini bilen hangi dişi şahsiyet bu kıyafetlerle sokaklarda salına salına gezinebilir, sorarım size sayın modacılar???


Mor kaban adı altında "kepenek" resmen!!!


Bu sezon moda tutkunlarını gerçekten merak ediyorum.Sonra erkek arkadaşım/eşim neden beni yemeğe çıkarmıyor, neden benimle ilgilenmiyor diye şikayet ediyorsunuz.Hayattan soğutur bu kıyafetler bayanlar aman diyeyimm!!!

Siz iyisi mi bu sene modayı unutun.Bu sene yeni trendimiz, YAKIŞANI GİYMEK!
Kendinizi nasıl şık hissediyorsanız öyle giyinmeniz dileğiyle... :)

4 Eylül 2013 Çarşamba

"Her şeyden bİraz kalır..."

Sebepsiz yaşanmaz aşklar da, ayrılıklar da...
İlk bakıştan karşılaşmadan tutun da, ellerinizin birbirinden koptuğu yüreklerinizin aradaki mesafeye yenik düşeceği an'a kadar her şeyin bir sebebi illa ki vardır.
Tümden sıyrılamazsınız ne kadar inansanız da doğruluğuna; bir şeyler kalır aklınızda, yüreğinizde...İlk'ler de değildir önemli olan; koşullardır.


Turgut Uyar'ın çok sevdiğim bir şiiri vardı."Her şeyden biraz kalır." diyordu.

<<-her şeyden biraz kalır-
diyor birileri, çoğulluk haklılıktır.
kavanozda biraz kahve,
kutuda biraz ekmek,
insanda biraz acı.
insanda biraz mutluluk
ama en geçerli söz
insan en çok sabahları arar sevdiği kadını...>>




Ve doğruluğuna inandığım bir şeyi daha söylemeden edemeyeceğim; Aşk söz konusu olduğunda, ikinci de, üçüncü de, sonuncu da ilk’tir...

Yaz bitiyor, sonbaharın habercisi Eylül'e merhaba...
Yaprak dökmeye başlıyoruz yine, eskisi gibi sonbaharda bahar bahçe sevinemeden...
Zaman geçiyor, umutlar tazeleniyor kurumuş dallarından...
"Ayrılığımızın kışı başlıyor." diyordu bir şiirinde Murathan Mungan... Ne de güzel söylemiş.

 <<kış başlıyor sevgilim
      hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor
      bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan
      oysa yapacak ne çok şey vardı
      ve ne kadar az zaman  
      kış başlıyor sevgilim
      iyi bak kendine
      gözlerindeki usul şefkati
      teslim etme kimseye, hiçbir şeye
      upuzun bir kış başlıyor sevgilim
      ayrılığımızın kışı başlıyor
      Giriyoruz kara ve soğuk bir mevsime.>>
Murathan MUNGAN

Aşkla kalın... :)

Düğün Yaklaşırken; "DOĞRU KİŞİ İLE Mİ EVLENİYORUM?"

Birçok arkadaşımın evlenmesiyle ve harika bir düğün sezonuyla geçti yaz ayları.Fakat düğün dernek kurulacağı zaman yaz ayı, kıs ayı dinlemiyor malum.Düğünler son hızla devam ederken, telaşesini ve birbirinden güzel çiftleriyle, tatlı yorgunluklarını beraberinde getiriyor.
Düğün telaşesine kapılmadan önce, evlilik kararı alan gelin ve damat adayları ise psikolojik bir baskı altına giriyorlar; "Acaba doğru kişi ile mi evleniyorum?"...
Bende sizler için biraz araştırdım, soruşturdum ve sizlere ruh eşinizi bulduğunuzu kanıtlayacak püf noktalarını buldum. :)
Bakalım ruh eşinizi bulduğunuza nasıl emin olacaksınız?????


1) Başınıza ne gelirse gelsin mutlu ya da üzüntülü bir olayda ilk anlatmak istediğiniz kişi ise...
2) Nerede ya da ne zaman olursa olsun onunla eğlenebiliyorsanız...
3) Cuma akşamı arkadaşlarınızla dışarıda gezmek ya da partinin sonuna kadar kalmak yerine, onunla vakit geçirmeyi daha çok seviyorsanız...
4) Onu başka biriyle görmeye dayanamıyorsanız...
5) Birini sevmenin zor olduğunu düşündüğünüzde bile o her zaman sizin için var ise...
6) Her sabah uyandığınızda aklınıza ilk o geliyorsa...
7) En sevdiğiniz filmlerin maratonunda ya da spor karşılaşması izlerken size eşlik ediyorsa...
8) Ailenizde ondan hoşlandı ise :p
9) Hayallerinizi takip etmenizi ya da başarılı olmanız için elinden geleni yapıyorsa...
10) Size karşı dürüst, güven verici ve yanında kendinizi güvende hissediyorsanız...
11) En önemlisi onun özünü, karakterini ve kalbini seviyorsanız...
12) Benzer bakış açılarına sahipseniz veya farklı fikirleri doğru zaman ve yerde oturup konuşabiliyorsanız...
13)  Yanında kendiniz olabiliyorsanız, olmadığınız biri gibi davranmıyorsanız...
14) Onu değiştirmeye çalışmıyorsanız...
15) Onunla birlikte olduğunuz için kendinizi dünyanın en şanslı insanı hissediyorsanız...
Doğru kişi ile birliktesiniz demektir.
Bir yastıkta kocayınız efenimmm :)))