29 Aralık 2011 Perşembe

Yeni Yılda Yeni Kararlar

Yeni yıla girmeye ramak kala yeni kararlar alıp, yeni yılda daha uygulanabilir kararlar ve ulaşılabilir hedeflerle daha mutlu olmanız mümkün.İşte size yardımcı olacağını düşündüğüm ufak tefek tiyolar...
Beni ne daha mutlu eder? :Hobilere daha fazla zaman ayırmak, arkadaşlarla daha fazla zaman geçirmek, etkinlikleri daha sıkı takip etmek, farklı insanlarla tanışmak...Ve daha pek çok şey...Peki bunlardan hangisi yada hangileri sizi daha mutlu eder?Bunları yeni yılda hayatınıza daha fazla katmaya çalışın.Eminim daha mutlu olacaksınız.Bir de tersini düşünün, sizi mutsuz eden şeyler...Eşinizle yada erkek arkadaşınızla daha fazla tartışmak, çocuklarınızı azarlamak, asosyal bir insan olmak...Bunlarıda yeni yılda hayatınızdan çıkarmak için çabalamaya karar verin.Unutmayın, inanmak başarmanın yarısı demezler mi...:))
Hayatımda neleri değiştirebilirim? :Karar vermek zor ama verilen kararları uygulamak daha zor öyle değil mi?Düşünün mesela her pazartesi başlanan ve salı sona eren rejim çılgınlığı gibi...:)Olumlu olmak, hayatın daha eğlenceli yanlarını görmek ve hayattan keyif almanızı sağlar.Ama tüm bunları ölçüp tartmak ve uygulanabilir olup olmadığına karar vermek pek de kolay değil.Öyleyse daha uygulanabilir kararlar almak lazım.Örneğin, "Haftada en az bir kez sinemaya gideceğim." yada "Kendimi kötü hissettiğimde eğlenceli şarkılar dinleyeceğim." gibi somut kararlar almak hedefe ulaşmanızı kolaylaştırır."Bundan böyle sağlıklı besleneceğim." gibi muğlak kararlardan ziyade "Her öğlen salata yemeye özen göstereceğim." diyebilirsiniz.
Kararlarımda "evet"lere mi, "hayır"lara mı daha fazla yer vermeliyim? :Bazı insanlar negatif kararlardan hoşlanmazlar.Yani "hayır, "yapmayacağım" gibi net olumsuz kararları pek sevmezler.Bu durum sizi anlatıyorsa, pozitif kararlar almayı deneyin.Neticede bir cümle iki yönden de kurulabilir.Fakat negatif kararlar almak sıkıntı yaratmıyorsa, aynı yoldan devam...:)

Yeterince ulaşılabilir hedefler mi koyuyorum kendime? :Çoğu insan yeni yıla müthiş bir hırsla girip, kendine büyük hedefler belirliyor.Bu hedefler doğrultusunda bütün hırsıyla başladığı yılın daha ilk ayında, aldığı kararları uygulamada başarısızlıkla karşılaşıyor.Tavsiyem küçük ama etkili hedefler ve kararlarla, yeni yıla küçük adımlarla başlayın.Küçük başarılar, büyük hedeflere ulaşmak için sizi hem motive eder hem de enerji verir.
Belirlediğim hedefler benim kontrolümde mi? :"Bu yıl kızımın/oğlumun üniversiteyi kazanmasını hedefliyorum." yada "Erkek arkadaşımın romantik olmasını hedefliyorum." gibi sizin elinizde olmayan kararlar, uygulamada işinizi zorlaştırabilir.Sadece kişisel kararlar vermeli ve uygulamada sıkıntı çekmemelisiniz.Böylece kararlarınızı kontrol etmeniz de daha kolay olacaktır.
Ben ise yeni yıldan sadece bana huzur getirmesini bekliyorum.Tabii ki çok sevgili "sevgilim" yanımda olduğu sürece, onunla ve ailemle birlikteeee... :))

27 Aralık 2011 Salı

Batıl Evlilik İnançları :)

Evliliğe karar vermekle bitmiyor her şey malesef...Bir çok toplumun kendine has adetleri, gelenek-görenekleri olduğu gibi, kimi zaman korkudan kimi zaman da çaresizlikten ortaya çıkmış olan yığınla "batıl inanç"ı da vardır.Sizler için küçük bir araştırma yaptım ve eminim okurken çok eğleneceğiniz bir sürü batıl inanç öğrendim.:)
  • Nikah kıyılırken ayağa basma herkesin bildiği bir ritüel.Ayağa basanın, evde hükmünün olduğuna inanılıyor.
  • Evlenen çifte pirinç atma geleneği bereket, bolluk anlamında düşünülse de son zamanlarda yerini kağıt konfetilere bırakmış durumda.
  • Bazı toplumlarda nişanlısı, gelinin anne babasına bir süre hizmet etmekle hükümlüdür.Yoksa evlilik geçerli değildir.
  • Ev sahibinin kendisinin, düğün gününün akşamüstünde hapşırmasının şans getirdiğine inanılıyor.
  • Eski Yunan'da kız, evliliğin tasdik edilmesi için çocukluk oyuncaklarını Tanrıya sunarlarmış.
  • Bulgar Dağı Yörüklerinde nişanlanacak erkek, kız evine geldiğinde kızın kardeşleri tarafından evlilik barış içinde ve uğurlu olsun diye bir güzel dövülürmüş.:)
  • Düğüne çağrılan davetlilerin toplamının çift sayıda olması evliliğe şans getiriyormuş; hep tek sayıların şans getirdiğine inanılsa bile...
  • Meksika'da gelin düğün gününde inci takarsa, evliliği süresini ağlayarak geçireceğine inanılıyormuş; çünkü inci, gözyaşlarını temsil ediyormuş.
  • Tayvan'da bir kadının ikiden fazla kez nedime olmasının kötü şans getirdiğine inanılıyor.
  • Bazı bölgelerde ise gelinlerin yanlarında parçalayarak sağa sola saçmak üzere bir ekmek bulundurmaları gerekiyor.Bu parçalara insanların dokunması yasak.Fakat kuşlar tarafından rağbet görürse, bunun gelecek için ona mutluluk vaat ettiğine inanılır.
  • Japonya'da gelin de damat da evliliklerinin mutlu ve uzun süreli devam etmesini istedikleri sürece mor renkte kıyafetler giyiyorlarmış.Sanırım en renkli batıl inanç bu.:)
Daha bir çok böyle tuhaf batıl inanç var tabii ki...Ama en ilginçlerinden derleme olarak bunları sizlerle paylaşmak istedim.Ve içimden keşke Bulgar Dağı Yörüklerinden biri olsam diye geçirmeden de edemedim malesef...:)))

25 Aralık 2011 Pazar

2011 Model Aşk Şarkıları...

2011 yılının bitmesine sayılı günler kala şöyle bir arkamıza bakıp da hangi şarkılarla hüzünlendik, duygulandık bir bakalım istedim.Kimi zaman bizi salya sümük ağlatan, kimi zaman da en coşkulu şekliyle aşkı yaşatan şarkılar listesine baktığımızda, çoğunlukla bu sene sinemalarda gösterime giren Türk filmlerini görmekteyiz.

Bu yıl en sevdiğim filmlerden biri olan, hem oyuncuları ve senaryosuyla hem de film müzikleriyle "Aşk Tesadüfleri Sever", benim listemin başında yer alıyor.Filmde en dikkat çeken müzikler arasında ve dillerde en fazla dolanan şarkı hiç kuşkusuz Bülent Ortaçgil imzalı, başrol oyunzularından Mehmet Günsür'ün seslendirdiği "Eylül Akşamı"...Ve en can alıcı sahnelerden birinde çalan, çok sevdiğim Demir Demirkan'ın "Zaferlerim" şarkısı da 2004 yılında çıkmış olmasına rağmen, bu filmle tekrar ortaya çıkanlar arasında yerini aldı.

Akıllarda kalan senaryosu ve yine film müzikleriyle bahsetmek istediğim bir diğer film de "Kaybedenler Kulübü"...Ne Asu Maralman yeni bir şarkıcı ne de şarkısı yeni bir şarkı.Fakat film kadar "Sigaramın Dumanı" şarkısı da çok sevildi ve 2011 yılına damgasını vuranlar arasında yerini aldı.Film müziklerinden beğendiğim bir diğer şarkı da Gülce Duru'nun sözlerini yazdığı ve Can Gox ile seslendirdiği "My Woman"...Romantizme romantizm katan ve film izleyicilerinin beğenisini toplayan bir şarkı olduğunu söyleyebilirim.


2011 yılının en dramatik hikayesiydi "İncir Reçeli".Film herkes tarafından sevilmese de, film müziklerinden Halil Sezai Paracıkoğlu'nun seslendirdiği, isyankar ve bir o kadar da acılı bir şarkı olan "Duman" geniş kitlelerce sevilerek dinlendi.Filmle birlikte sanatçının piyasaya çıkan diğer şarkıları da en çok tutulan aşk şarkıları arasında yerini aldı.En sevdiklerim arasında "Paramparça", "Fırtına" ve "Dön" şarkılarını söyleyebilirim.Fakat diğer şarkılarını da dinlemenizi şiddetle tavsiye ediyorum.:)


Benim en sevdiğim şarkı ise yine "İncir Reçeli" filminden, öyle salya sümük ağlatmayan, neşe dolu ama bir o kadar da aşk patlamaları yaşatan "Psikopat" şarkısı...:)) Benden sizlere gelsin o halde...:))))

24 Aralık 2011 Cumartesi

Dır Dır Dır Dır Dır Dır...

Dün erkek arkadaşımın gösterdiği bir fotoğraftan yola çıkarak, "kadın dırdırı"nın gücünü sizlerle paylaşmak istedim.:) Kadın dırdırı için erkekler bir sürü benzetmeler üretmişlerdir.Örnek vermek gerekirse, "Kadın dırdırı,atom bombasından beterdir.", "Çin İşkencesi", "Ömür Törpüsü", Üstüne bastıkça köpük saçan sünger", "İntihar sebebi", "Cinayet sebebi"...Daha türlü türlü söylemleri de var tabii...Aslında düşünüyorum da bazen haksızda sayılmazlar.Kafamıza bir şey takıldı mı, aklımıza bir düşünce düştü mü, sıkıldık mı, bunaldık mı, anlaşılmadığımızı ve dinlenmediğimizi düşündük mü düşüyor çenemiz malesef.:))


Yapılan bir araştırmaya göre, kadınlar yılda 7 bin 920 dakika dırdır yapıyor.Bu da aşağı yukarı 5.5 güne denk geliyor.En çok dırdır yapılan konu, erkeklerin ev işlerine yardımcı olmamalarıymış.Evliliğin yada flört döneminin ilk günlerinde "Hayat müşterektir." mantığı hakimken, ilerleyen dönemlerde sihirli bir değnek değmişçesine herşey değişiyor.Herşeye yardım eden erkek gider ve yerine bütün haftasonunu televizyon karşısında elindeki gazeteye gömülmüş yada futbol maçlarına kilitlenmiş bir erkek gelir.Kadın ise tüm haftasonu çamaşır, bulaşık, ev temizliği derken bir kaosun içinde bulur kendini ve elde midir dırdır yapmadan durması ama...
Kadınların yüzde 87'si erkeğe iş yaptırmak için dırdırın şart olduğunu düşünüyor.Erkeklerin yüzde 71'i de dırdırdan sonra istenilen işi yapıyormuş.Neredeyse tam isabet yani...:))

22 Aralık 2011 Perşembe

İlk Aşkım, Babam...

Kız çocuklarının ilk hayatlarına giren erkek, hiç şüphesiz babalarıdır.Babalarıyla olan ilişkileri de gelecekteki "kadın-erkek ilişkilerine" bakış açılarını oluşturma aşamasında temel eğitim niteliğindedir.Hep söylerler "Kız çocukları babalarına daha düşkün olur." diye...Hatta öyle ki bu konuda birçok araştırmada yapılmıştır ve bu sözün doğruluğu saptanmıştır.
Ben de büyük bir rahatlıkla söyleyebilirim ki, hayatımın ilk aşkıdır canım babam...Aramızda öyle sağlam ve bir o kadar da dostça bir ilişki var ki, yaşadığım ilişkilerde de onun kadar beni savunan, koruyup kollayan birine ihtiyaç duymam bundan olsa gerek.Hep böyle değil midir zaten, o ilk erkeği tanıdığımız günden itibaren alışırız ve onu ararız.

 

Geçenlerde elime geçen bir kitapta tam da bu konu üzerine bilgiler veriyordu.Kız çocukları için bu kadar önemli olan bu "kahramanlar", acaba bu durumun ne kadar farkındalar?Ve gerektiği gibi davranıyorlar mı?
1995 yılına ait Jane Grandon'un "Sevgili Baba : Baba-kız ilişkileri neden bu kadar önemli?" isimli kitabında, babaların kız çocuklarıyla olan kimi zaman tehlikeli, kimi zaman da o harika ilişki anlatılıyordu.Grandon, babaları 4 gruba ayırıyordu.Bakalım sizin babanız bunlardan hangisi?Ve hayatınızın hangi evresine, ne şekilde etkileri oluyor?
  • Prens Babalar : Bu gruptaki babalar kızlarının her istediğini yapar, onlarla bol bol vakit geçirirler.Grandon'a göre böyle babalara sahip kız çocukları, ilerleyen yaşlarında da erkeklerle daha rahat iletişim kurabilir ve daha sosyal insanlar olabilirler.
  • Patron Babalar : Otorite figürü olmayı seven, sert ve dediğim dedik, tartışmaya genellikle kapalı ve çocuklarına pek de konuşma fırsatı tanımazlar.Grandon, böyle babaların sert olmalarına karşın, çocuklarını sevdiklerini, fakat bunu gerektiği şekilde gösteremediklerini belirtiyor.
  • Dost Babalar : Kızlarıyla oldukça fazla vakit geçiren ve yeri geldiğinde bir baba olduğunu unutup arkadaşmışcasına destek olmayı, içini rahatlatmayı iyi bilen babalardır.Grandon'a göre, böyle babaların kız çocukları büyüdüklerinde, hatta evlendiklerinde dahi babalarının desteğini hep hissederek daha rahat bir yaşama sahip olacaklarını belirtiyor.
  • Hayalet Babalar : Bu gruptaki babalar, genellikle iş gezisinde olan, evde olsa bile gazetenin arkasında yer alan yada televizyon karşısında uyuklayan tiplerdir.Bu tip babaların kız çocuklarında kişisel gelişim bozukluğu ve benlik sorunu yaşadıklarını belirten Grandon, ilişkilerinin de olumsuz yönde etkilendiğini açıklıyor.
Ben babamı hem dost hem de prens ilan ediyorum.Yeri geldiğinde beni dinleyen, küçüklüğümden beri hastalandığımda başımdan ayrılmayan, elimi tuttuğunda bütün gücünü hissedebildiğim ve bütün hayatımı kaplayan tek erkek, Canım Babam...Seni çooooook seviyoruuuummm bitanecik Prens'im...:))

21 Aralık 2011 Çarşamba

Aşk Evliliği mi, Mantık Evliliği mi? Benimki ortaya karışık olsun...:)

Herkesin evlilikle ilgili planları vardır illa ki...Kimisi beyaz atlı prensi eşliğinde pembe panjurlu ev hayal ederken, kimisi de zengin koca bulup hayatın sillesinden uzaklaşacağını düşünür eminim...:)) İşte bu iki uç örnekten yola çıkarak bende soruyorum; "Aşk evliliği mi, mantık evliliği mi?".Açıkçası ben yanıt olarak ikisinden de yana değilim.Tamamen "ortaya karışık olsun" diye düşünüyorum.:) Bu ikisinin ortası yok mu yani, illa her evlenen ya aşkının peşinden gidiyor yada mantığının yönlendirmesiyle mi hareket ediyor? Bazen düşünüyorum da, aslında mantık, aşk kümesinin etkisiz elemanı...Hatta direk küme dışında kalıyor.Böyle düşününce de bir tercih yapmak gerektiğini fark ediyorum.


Aşk evliliği deyince, aşkın ön planda olduğu, mantığın geri planda durduğu, hesapsız ve sadece mutluluklar uğruna yapılan evlilik çeşidi diye düşünüyorum.Mantık evliliği deyince ise, genelde geç yaşlarda yapılan, "Bu yaşa kadar daha iyisini bulamadım, idare eder bari..." şeklinde bir düşünceye bürünen ve genellikle para yada kariyer odaklı yapılan evlilik çeşidi diyebilirim.
Sizi bilmem ama ben mıç mıç mıç sevgi patlamaları olan, sadece aşk kokan bir evliliği kaldıramayacağımı düşünmeme rağmen, sadece mantığımın olduğu ve duygulardan yoksun bir evliliği de kabul edemeyeceğimi düşünüyorum.Bu nedenle de en güzeli "ortaya karışık" , azcık mantık serpilmiş aşk kremalı bir evlilik tadından yenmez diye düşünüyorum...:) 
Sizlerin de yorumlarınızı bekliyorum.Sizin evlilik pastanız neli olmalı? :))

20 Aralık 2011 Salı

İlk Görüşte Aşk Böyle Başladı, Adı Üstünde "Yıldırım Aşkı"...

İlk görüşte aşk var mıdır, yok mudur?Sıkça araştırma konusu olan bu konu için bir açıklık getirmeye karar verdim.İnsanın kalbi hızlı hızlı atamaya başlar, elleri terler,gözlerinin içi güler, midesinde kelebekler uçuşurken ayakları da yerden kesilir.:)
ABD'de yapılan bir araştırma, ilk görüşte aşkın gerçek olduğunu bilimsel olarak da kanıtladı.Aşık olmak için saniyenin beşte biri kadar bir sürenin yeterli olduğunu ortaya koyan  Syracuse Üniversitesinden bir grup bilim adamı, insanların aşık olduklarında kendilerini mutluluktan bulutların üzerinde uçar gibi hissetmelerinin de nedenlerini açıklıyor.Şöyle ki, aşık olan bir kişinin beyninin 12 ayrı bölgesi, oksitosin, adrenalin ve dopamin gibi keyif verici maddeleri salgılamak için koordinasyon içinde çalışıyor.Bunu duyduğumda aklıma ilk gelen soru, "İlk görüşte aşık olduğumuz birini kalbimizle mi seviyoruz beynimizle mi?" olmuştu.Fakat araştırmacılar sağolsun bu soruyu da yanıtlamışlar.Aslında beynimizin yönlendirmesiyle aşık oluyormuşuz, ama ilk görüşte aşk dediğimiz olay gerçekleşirken kalp de işin içinde.Çünkü bu karmaşık duygu, beyinden kalbe ve kalpten beyne giden bir sürecin ürünü.Kalbimizde görülen bazı belirtiler, beynimizden kaynaklanıyor olabilir.

Ayrıca ilk görüşte aşkın daha çok erkekler için geçerli olduğunu savunan uzmanlar, kadınların detaylara daha fazla dikkat ettiklerini belirtiyorlar.Kadınlar aslında görünüşe daha fazla dikkat eder gibi görünürler, ama işin iç yüzü hiç de öyle değil.Kadınlar her ne kadar giyime ve fiziksel görünüşe dikkat ediyorsa da, huy ve kişilik yapısına da bir o kadar önem veriyorlar.Bu nedenle, ilişki öncesi flört dönemini yaşamayı isterler ve bilirler ki erkekler flört döneminde hep daha kibar, ilgili, özenlilerdir.:))
Ve kanımca, bu ilk görüşte aşk muhabbetinden sonra ortaya çıkan bir söz; "Aşk bu...Ota da konar, sineğe de..." :))))

Mükemmel erkek nerdeeee?!

Herkes mükemmel bir erkek arkadaşının olmasını, her konuda anlayışlı ve sabır taşı bir eşinin olmasını hayal eder.Özel günlerde yapılacak sürprizleri, yeri geldiğinde çocuklara bakmasını ve ev işlerine yardımcı olmasını, eve çiçeklerle gelmesini vs kim istemez...
Genellikle bu konularda hayal kırıklığına uğramamıza rağmen yine isteriz isteriz ve isteriz...:)
İngiliz araştırmacılar da yememiş içmemişler ve "Mükemmel erkek var mı?" sorusunun yanıtını araştırmışlar.Sonuç "Yok." :)


2000 kadın üzerinde yapılan araştırmada, denekler partnerlerinin mükemmellik seviyesine en fazla %69 oranını verirken, araştırmaya katılan kadınların hepsi eşlerinin en az bir kusuru olduğunu belirtmiş.Kadınları rahatsız eden detayların en başında ise çok fazla spor kanalı izlemek, herhangi bir şey isterken kaba bir tutum sergilemek, erkeklerin daha fazla dağınık olması ve cicim aylarındaki kibar kişinin bir anda yok olup gitmesi yer alıyor.Araştırma sonucu hiç de şaşırtıcı değil.Sizce de öyle değil mi? :))

19 Aralık 2011 Pazartesi

Nereden Geliyor Bu "Han-ım" ?

Sizlerle son zamanlarda duyduğum ilginç bir bilgiyi paylaşmak istedim.Günümüzde sıklıkla kullandığımız "Hanım" kelimesinin nereden geldiğini eminim hiç düşünmemişsinizdir.Kullanımlarına örnek vermek gerekirse mutfağımızın en özel tatlılarından birinin adı "hanım göbeği", resmi yerlerde çalışan kadın personele hitap ederken "Ayşe Hanım, Fatma Hanım...", hoş kokusuyla bildiğimiz tanıdık bir çiçek ismi "hanımeli", Buz Devri 3 filmindeki Sid karakterinin bir repliğinden "Hanım hanım!Onlar benim çocuklarım..." :)) Bu kadar sık kullanılan bu kelimenin ilginç hikayesine gelince...


Moğol hükümdarı, hanlar hanı Cengiz Han, birgün çevre hanları toplantıya çağırır.Bütün hanlar Cengiz Han'ın çevresine halka oluşturacak şekilde otururlar.Cengiz Han'ın sağ tarafında eşi Börte yer almaktadır.Çevre hanlar gelenek gereği soldan başlayarak kendilerini tanıtmaya başlarlar.Son konukta kendini tanıttıktan sonra sıra Cengiz Han'ın eşi Börte'ye gelmiştir.Bu sırada eşi Börte'den söz sırasını alan Cengiz Han, çevre hanlara şöyle bir açıklama yapar;

"Ben hepinizin hanı, hanlar hanı Cengiz Han'ım.Bu da benim Han'ım Börte'dir."

İşte yüzyıllardır kullandığımız "hanım" kelimesinin tarihteki yolculuğu böyleymiş.Artık daha bir saygıyla kullanmak gerekiyor diye düşünüyorum.Cengiz Han bile böyle diyorsa...:)

18 Aralık 2011 Pazar

BİR CEVAPSIZ ARAMANIZ VAR!

Telefonunuzda bir cevapsız aramanız var, erkek arkadaşınızdan...Tartıştınız yada bir ayrılık yaşamaktasınız.Şimdi ne yapacaksınız? Onu geri aramadan önce, bunu gerçekten hak edip etmediğine karar vermeniz gerekiyor.Bakalım sizlere yardımcı olabilecek miyim...:)

  • Sizi gece yarısından sonra aramış...İkinizden birisi gece çalışmıyor ise, neden aramak için bu saati bekledi?Bence bu saatten sonra bulaşmamalı ve rahatça uyumaya devam etmelisiniz.
  • Arayacağını söylemesine rağmen oldukça geç kaldı...Eğer telefonunuzda acil bir duruma dair bir sesli mesaj yada kısa mesaj yoksa kesinlikle aramanıza değmez.Bin türlü bahane dinlemek istemiyorsanız tabii :) 
  • Sarhoş olduğunu tahmin ediyorsunuz...Sarhoşken telefon görüşmeleri çok keyifli olabilir.Özellikle de siz aklınıza gelmişseniz bir duygu patlamasıyla karşılaşabilir ve hoşunuza gidebilir.Fakat erkek arkadaşınız her sarhoş haliyle sizi aramayı adet haline getirdiyse gayette sinir bozucu olabilir.Bu durumda reddetseniz dahi anlamayacaktır.Boşa uğraşmayın derim.:)
  • Yine aynı şey...Bu özür dilemek ve pişmanlığını anlatmak için ilk arayışı değil.Daha kaç kez daha araması gerekiyor ki?Daha ne kadar buna izin verebilirsiniz?Sizi ikna etmek için, aramaktan daha fazlasını yapmaya ihtiyacı olduğunu ona göstermelisiniz.


  • Onu bir daha görmek istemiyorsunuz...En son görüşmenizde artık sabrınız taştı ve bunun sonucunda artık onu görmemeye karar verdiniz.Bunu kendinize defalarca söyleseniz de, unutmayın eylemler, sözcüklerden daha güçlüdür.Onun bulunduğu ortamlardan uzak durmalısınız ve tabii ki aramalarını aldırmamalısınız.
 
 
  •  Kız arkadaşı ya da karısı varsa...Sizi araması zaten yanlış...Ama erkek milleti malum, hala aramayı sürdürüyorsa ve mutsuz olduğundan bahsediyorsa neden ayrılmıyor?Ve bunun sizi neden ilgilendirdiğini sorabilirsiniz.Ayrıca geri dönüşü düşünmeyin bile.Diğer kadına yalan söyleyen ve aldatan bir adam, size nasıl sadık kalabilir ki?!
  • Eski sevgiliniz ise...Ayrılmanızın bir yada daha fazla sebebi olmalı.Peki neden imdi mutlu olacağınıza inanmaya başladınız?Ayrılık sonrası siniriniz yatıştı, kızgınlıklar gitti ve duygular hareket halinde...Aklınızı karıştırmasına izin vermeyin ve onunla olmayı tekrar istiyorsanız bile, tekrar tekrar düşünmenizi tavsiye ediyorum.
 Ayrıca unutmayın, eğer tüm ayrılmalarınıza rağmen tekrar tekrar karşınıza çıkan kişinin, sizin kaderiniz olduğuna gerçekten inanıyorsanız; geri dönmeniz gereken bir cevapsız aramanız var.:)

17 Aralık 2011 Cumartesi

Güçlü Bir Kadının El Kitabı...

Günümüz kadınları artık eskisi gibi kolay kolay ödün vermiyor.Yakın çevremdeki ilişkilerde, sokakta, yolculuklarımda, toplu taşıma araçlarında gözlemlediğim kadın nesli insanlarının eşleriyle ya da erkek arkadaşlarıyla olan ilişkilerine bakıyorum da, kadınlar eskisinden daha kararlı daha bir güçlü durumdalar.Anne babalarımızın zamanlarındaki görücü usulü evlilikler, birini sevmek ve onunla bir hayat geçirmek zorunluluğu, flört dönemlerinde bile erkeğin o ezici gücü artık yerini ayakları yere basan ve kendi hayatını bir başkasının kanatları olmadan da sürdürebilen kadınlara bıraktı.Bakın size bu konudaki gözlemlerimi birkaç örnekle anlatayım...


Kadınlar, yemekte hesabı erkeğin üzerine yıkmıyor, nasılsa erkek ödeyecek diye düşünmüyor,elini cebine atmaktan çekinmek yerine hesabı paylaşmak için teklifte bulunuyorlar.
Doğum kontrolünü şansa bırakmadan, bu konuda daha bilinçli ve sorumluluk almayı bilen kadınlar, artık ne istediklerini de biliyorlar.Korunma anlamında erkeklerin zaten önlem alacaklarını beklemek yerine, işlerini şansa bırakmadan kendilerini de koruyabiliyorlar.

İşi gücü olmadığından dedikoduya saran kadınlar yerini, dedikodunun sınırlarını çizen kimsenin hakkında yüzüne söyleyemeyeceği bir şeyi arkasından söylemeyen kadınlara bıraktı.Ama ne olursa olsun "dedikodu yapmayan kadın" diye bir şey yoktur.:)))
Zamanın güçlü kadınları teknolojiden de anlıyorlar.Kim demiş erkekler teknoloji konusunda daha yeteneklidir diye...Bu kadınlar sadece internet ve bilgisayara hakim olmakla kalmıyor, teknolojiyi de yakından takip ediyorlar.Yani artık kadınların kendi aralarındaki tek konu güzellik veya moda değil...
Ayrıca bu kadınlar sevgilileri için kendi planlarını da bozmazlar.Tıpkı erkek milletinin de size yaptığı gibi...Arkadaş toplantılarını, spora gitmeyi, kuaför randevusunu vs erkek arkadaşları için ertelemiyor, sevgilisinin uğrama ihtimali konusunda da kendi planlarını bozmayacak şekilde ayarlayıp, kendi hayatlarını yaşama özgürlüklerini, yine kendi ellerinde tutuyorlar.

16 Aralık 2011 Cuma

Kadınları Mutsuz Eden Erkek Tipleri

Çevremde gördüğüm ve kesinlikle yanına yaklaşılmaması gereken, kurulan ilişkilerin çok zor ve yıpratıcı olduğu erkek tiplerini sizler için tespit ettim.Erkek arkadaşınızın yada eşinizin tavırlarını, hareketlerini, düşüncelerini bir kez daha değerlendirin isterseniz.
  • İşinden nefret eden erkekler...: Çalışan insanların neredeyse hepsi, günlerinin büyük çoğunluğunu iş yerlerinde geçiriyorlar.Nefret edilen bir işle geçirilen uzun saatler kadar ilişkiyi zedeleyen başka bir şey daha olamaz sanırım.Çünkü işi, işte bırakmak her zaman ideal olan davranıştır.Ama nefret edilen işin, sonrasında insanın zihnini rahat bırakması çokta mümkün olmayacaktır.Bu durumda şunu düşünmek gerekir; madem mutsuz olduğu bir işte çalışıyor, hatta öyle ki işinden nefret ediyor, öyleyse neden işini değiştirmiyor?Hem işinden nefret edip hem de aynı işte çalışmaya devam eden erkekler, aslında gelecek anlamında da ipucu veriyorlar.Düşünsenize, ortada ilişkinizle, sizinle yada kendisi hakkında bir sorun olsa bile bunu sadece büyütmekle kalacaktır.Bu durumu değiştirmek için bir şey yapmayacaktır.
  • Annesi konusunda takıntılı erkekler...: Annesini sever, fikirlerini önemser, her konuda ona danışır ve siz hiç bir zaman annesinin yerini tutamazsınız.En iyi yemeği annesi yapıyordur, alışverişte en hesaplısını annesi buluyordur vs vs...Ya da annesinden nefret eder, sürekli ondan şikayet eder ve sizin annesinin tamamen zıttı olmanızı beklerler.Aman dikkat, kendileri her ne kadar nefret etseler de, size kesinlikle laf söyletmeyeceklerdir.Her iki tür anne takıntısında da sizin o ilişkide yeterince yeriniz yoktur ve ilişkiniz annesinin devasa gölgesi altında devam etmeye mahkumdur.
  • Takdir görmeye ihtiyacı olan erkekler...: Sizin ona akılı, eğlenceli, çekici olduğunu söylemeniz yeterli olmayacaktır.Çevresindeki insanlardan da duymaya ve hissetmeye de ihtiyacı vardır.Dolayısıyla bunun için çabalar.Direk olarak aldatma denmese de, gözü dışarıda olan bir erkek profiliyle karşı karşıyasınız demektir.Her girdiği ortamda samimi ilişkiler kurup, maharetlerini gösterip, takdir toplayarak kendini mutlu hisseden bu erkekler için, bazen aldatma da takdir konusu olabilir, kim bilir...
  • Sizin hiç tanımadığınız arkadaşları olan erkekler...: Sürekli e-maille, telefon mesajıyla yada önceden yapılmış ve haberiniz olmayan planlarla, arkadaşlarıyla dışarıda buluşarak irtibat halindedir.Ve siz bu planlara dahil değilsinizdir.İlla ki aldatıldığınızı düşünün demek istemiyorum, sadece bu tarz bir erkek, hayatını bir başkasıyla paylaşmaya yada değiştirmeye hazır olmadığını açıkça gösterir.Farklı bir açıdan bakmak gerekirse, sizden yada arkadaşlarından utandığı için de sizi bir araya getirmiyor olabilir.Her iki durum da pek iç açıcı değil doğrusu...
  • Kurtarıcınız olmak isteyen erkekler...: Kendilerini "kahraman" gibi hissetmek ihtiyacı taşıyan bu erkekler, ihtiyacınız olmadığı halde sürekli size yardım etmeye çalışır,sürekli size akıl verir yada içinde bulunduğunuz durumdan kurtarmak ister.Sürekli ihtiyaç duyulma gereksinimleri vardır.Kendi işi gücü yokmuş gibi tamamen size odaklanmıştır ve bu durum bir süre sonra çok daraltıcı olabilir.
  • Her şeyden kıskanan erkekler...: İnsan, sevdiği için kıskanmaz kesinlikle...Kıskançlık, karşıdaki kişiyi baskı altında tutmak için geliştirilmiş bir davranış biçimidir.Giyiminize, görünümünüze, makyajınıza, nasıl hareket etmeniz gerektiğine karar vermenin görevi olduğunu düşünen "maço" bir erkekle, hayatı kendinize zindan etmeye değmez...
Size anlattığım bunca şeyden sonra, Allah bu tipleri hayatlarımızdan uzak tutsun diyorum.İşinden nefret edeni evine, annesine bağımlı yaşayanı annesine,takdir görmeye ihtiyacı olanı hayranlarına, tanımadığımız geniş bir çevreye sahip olanı arkadaşlarına, kurtarıcımız olmak isteyeni ve her şeyden kıskanan erkekleri ise Allah'a havale ediyoruz...:))))

14 Aralık 2011 Çarşamba

Ev Usulü Romantizm :)

İlişkinizi her daim heyecanlı ve dinamik tutmak için illa ki öyle gösterişli sürprizlere gerek yok.Mevzu bahis olan romantizm ise bazen erkeklerden bir şeyler beklemek gereksizdir.Önceki yazılarımdan "Kadınlar Sağdan Erkekler Soldan" 'a bir göz atabilirseniz, erkeklerden neden bir romantizm beklememek gerektiğini daha net anlayabilirsiniz.:)
Öyleyse iş başa düştü demektir.Bakalım biz kadınlar neler yapabilir, erkek arkadaşı yada eşiyle romantik bir akşam geçirmek için?Öyle dışarıda şık bir yemek yada pahalı bir yerde eğlenmek gibi abartılı şeylere ihtiyacınız yok.Bütçeyi de sarsmadan, romantizmi doruklarında yaşamanız için işte tavsiyeler...:)

  • Mesajla teklif edin... :İlk iş, romantik bir davet mesajı yollamak olabilir."Şu tarihte ve şu saatte seninle özel bir akşam yemeği yemek istiyorum." temalı mesajınızın sonuna ev adresinizi de ekleyip, romantizme gizem katmanız da mümkün.Ayrıca önemli bir ayrıntı da şu ki, sevdiğiniz insanın bunu hiç beklemediği bir anda gündeme getirmeniz zaten yeterince gizemli olacaktır.Yada telefon  mesajı yerine not kağıdına yazıp paltosunun cebine de iliştirebilirsiniz.Ama sizinde tahmin edeceğiniz gibi o kağıdı göremezse her şey mahvolabilir.Netice de söz konusu erkekler...:)
  • Evde romantik atmosfer... :Ve bir sonraki adım, mekanı düzenlemek...Özel partiler, davetler yada arkadaşlarınızla toplandığınızda kullandığınız mumları, kadehleri, masa örtüsünü, minderleri ortaya çıkartma zamanı...Işıkları loş diyebileceğimiz bir kıvama getirip, etrafa mümkünse hoş kokulu mumları serpiştirin.Rahatlık açısından minderleri yere dağınık bir şekilde koyabilirsiniz ve tabii ki fonda sizin için özel olan yada herhangi romantik bir müziğinde çalması önemli ayrıntılar arasında...
  • Yemek hazırlığı... :Kesinlikle o güne kadar hiç denemediğiniz bir yemeği yapmak gibi bir hataya düşmeyin.Özellikle de evde "fırın, mikrodalga" gibi daha önce çalıştırmadığınız bir cihaza güvenmeyin!!!Tabii ki sevdiğiniz kişinin de damak lezzetini göz ardı etmeyin.Özellikle partnerinizin sevdiği bir yemeği de yaparak onun bütün ilgisini üzerinize çekebilirsiniz.
  • Kendinize özen gösterin... :Ev, yemekler, atmosfer hazır, peki ya siz?Partnerinizi üzerinizde ayıcıklı pijamalarınız ve dağılmış saçlarla karşılamayacaksınız değil mi?O güne kadar giymediğiniz yada giydiğinizde partnerinizin gözlerini sizden alamadığı bir elbise mutlaka olmalı...İşte onu giymenin tam zamanı.:)Evde olduğunuz için çok hafif bir makyaj ve parfümle, işte hazırsınız.
Yemeğinizi yediniz, her şey çok güzel...Öyleyse biraz eğlenmeye ne dersiniz?

  • Eski videolar ve fotoğraflara bakın... :İlk tanıştığınız günden bu yana flört dönemi, çocukluk dönemi, düğün fotoğraf ve videoları, gezip gördüğünüz yerler vs vs...Hem biraz gülüp hem de biraz hüzünlendirse de, bu nostalji sizin eğlenceli dakikalar geçirmenizi sağlayacaktır.
  • Oyun oynayın... :Belki bugüne kadar hep kaçtınız, saçma olacağını düşündünüz belki de ama, inanın bana kendinizi rahat bırakmalı ve sadece zevk almaya bakmalısınız.Çoğumuz bu tarz oyunlardan sadece erkeklerin hoşlandığını düşünsek de, aslında başbaşa oynanan scrabble, iskambil yada video oyunları bizi de çok eğlendirebilir.
  • Evde sinema seansı... :Bu güzel ve özel gece için bir kaç DVD satın alın.Ama size tavsiyem izleyeceğiniz filmler komedi, dram-komedi yada stand-up gösteriler olmalı.Vurdulu kırdılı filmlerle romantik gecenizi berbat etmeyin derim ben...:)
  • Dans edin... :Kim demiş dans etmek için mutlaka özel bir yerlere gitmek gerektiğini?Fonda çalan hafif müziğiniz ve belki birazda şarabın etkisiyle evinizin boş bir alanı gayette yeterli...
Romantizm için bunlar yeterli...Artık bu önerilerimi geliştirip kendinize göre uyarlamak sizin hayal gücünüze ve erkek arkadaşınızla aranızdaki ilişkiye bağlı...
Bu arada bu kadar yazıyorsun ama sen yapıyor musun diye düşünüyorsanız, benim zaten çok romantik ve her şeyden çok sevdiğim bir erkek arkadaşım var.Ve çoooook mutluyum.Aslına bakarsanız yaşadıklarımı yazıyorum belki de...İşe yarıyor ama emin olun :)

13 Aralık 2011 Salı

İlişkileri Mutlu Kılan Sihirli Sözler

Her ilişkinin başlangıcında güzel sözler, unutulmaz hediyeler, anlamlı jestler, anlayışlı tavırlar vs mutlaka vardır.Fakat zaman geçtikçe peri masalı sona erer ve malesef  "cicim ayları" dediğimiz süre dolmuş demektir.Bırakın hediyeyi yada çiçeği, birbirimize duygularımızı bile söylemeyi unutuyoruz.İşte asıl sorun burada başlıyor.Unutmak yerine önemsememek dersem daha doğru olacak sanırım.Aklımızdan "Nasılsa onu sevdiğimi biliyor." düşüncesi geçerken, ne gerek var değil mi "Seni seviyorum." demeye...!İşte bu ilişkilerde çiftlerin düştüğü en büyük hatalardan ne yazık ki...Oysa saklanılacak bir tarafı yok; sevdiğimizi belli eden, onu anladığımızı gösteren birkaç güzel sözcüğü uygun zaman ve uygun yerde kullanmayı denerseniz ilişkinizi daha güzel bir hale getirebilirsiniz.
İşte size bu cümlelerden birkaçı...
  • "Seni seviyorum." : Bu iki sözcüğü işe gitmek için evden çıkarken, sabah kalktığınızda sevdiğiniz insanı uyandırırken, gün içinde telefon konuşmalarınızın bitiminde, size en iyi hissettirdiği anlarda bir kez söyleyin.Her ilişki günde en az bir doz bu iki sözcüğe ihtiyaç duyar.:)Ayrıca "Seni seviyorum." demek kötü bir alışkanlık değil, bir ayrıcalıktır.Düşünsenize gün içinde ona kızmış yada darılmış olabilirsiniz.Küslükleri uzatmanın hiçbir anlamı yok.Sadece bu iki sözcük bile kalbinizin yumuşamasına, onu affetmenize sebep olabilir.
  • "Özür dilerim." : Sevdiğiniz insandan özür dilemekten çekinmeyin.Bu sizi alçaltmaz, aksine sorunlarınızı daha kolay ve uzatmadan çözmenize yardımcı olacak en etkili yollardan biridir.Fakat bu cümleyi kullanırken dikkat etmenizi tavsiye edeceğim bir nokta var.Kesinlikle özrünüzün yanına bir "ama" eklemeyin."Özür dilerim, ama..." diye söze başlamak, karşınızdakine  "Aslında özür dilemek istemiyorum, sadece şu konu kapansın artık." düşüncesi yaratabileceğinden; sadece özür dileyip sonrasında da sorunu tatlı bir diyalogla çözmek daha akıllıca görünüyor.
  • "Seni anlıyorum." : Sevdiğiniz insanla daha sağlık iletişim kurabilmek, onu anladığınızı söyleyerek aslında ona yalnız olmadığını hissettirmek, onunla empati kurduğunuzu farkettirmek gerekir.Örneğin size "Dün gece hiç uyuyamadım, çok yorgun hissediyorum." dediğinde, cevap olarak "Geç saatlere kadar oturup tv izlersen, uyuyamazsın tabii!" derseniz bu iletişiminizi daha fazla çıkmaza sokar.Bunun yerine onu anladığınızı ve biraz uzanırsa belki uyuyabileceğini söyleyerek, ufak tavsiyelerle onu düşündüğünüzü hissettirebilirsiniz.
  • "Haklısın." : Tartışmalar, her ilişkide kaçınılmaz malesef...Sonu kötü biten bir kavgaya dönüşmedikçe tabii...Tartışmaları içinden çıkılmaz hale getiren çoğu zaman, karşınızdakini hiç dinlemeden yalnızca kendi fikrinizi savunma çabasıdır.Oysa kendimize biraz nefes alacak zaman bırakırsak ve karşımızdakine de konuşma fırsatı verirsek belki de haklı olduğu düşüncelerle karşılaşabiliriz.Belki de aynı şeyi farklı cümlelerle savunma çabası bizimki sadece...:)Haklı olduğunu düşündüğünüz noktalarda karşınızdakine bunu söyleyerek, size karşı biraz daha yumuşamasını sağlayabilirsiniz.Böylece karşınızdakini kırmadan, yanlış cümleler kurmadan daha sağlıklı iletişim kurabilirsiniz.
  • "Sana ihtiyacım var." : Bu sözü duymak kimin hoşuna gitmez ki! Ama neden sadece yıldönümlerinde yada doğum günlerinde ona ihtiyacımız olduğunu söyleyelim?Yılın sadece 2-3 günü ihtiyaç duymuyoruz değil mi sevdiğimiz insana?Öyleyse bu cümleyi uzun süre görüşemediğimiz zaman, özlem duygusunu en yoğun hissettiğimiz anlarda yada gerçekten ihtiyaç duyduğumuz her an söylemeliyiz.Yüksek sesle söyleyemeyeceğinizi düşünüyorsanız, bir mesaj yazabilir, küçük bir not kağıdına yazıp yatağının başucuna yapıştırabilir yada bir e-mail yollayabilirsiniz.Hem unutmayın, tıpkı kadınların her zaman çekici olduğunu duymaya ihtiyacı olduğu gibi, erkekler de eşlerinin kendilerine bağlı olduğunu bilmekten hoşlanırlar. ;)
  • "Teşekkür ederim." : Bu cümleyi gün içersinde o kadar çok kullanıyoruz ki...Marketteki kasiyere, bakkal Ahmet Amcaya,çalışma arkadaşlarımıza, okul arkadaşlarımıza, müşterilerimize, telefondaki santrale vs vs kısacası sevdiğimiz insan dışındaki herkese sıklıkla ve rahatlıkla teşekkür edebiliyoruz.Peki ya sevgilimize yada eşimize?Akşam yemeği için, sizin için özel seçilen bir içki için, birlikte geçirilen bir haftasonu için yada bir kahve için mesela, kaçınız teşekkür ediyor?Yaptığı hareketin hoşunuza gittiğini ve tekrarladığında yine sizi mutlu edebileceğini düşündürecek bir sözü söylemekten çekinmeyin.İnanın çok işe yarayacak...

12 Aralık 2011 Pazartesi

Mesajlar mesajlar mesajlaaarrr...

Biz kadınlar biraz sabırsız, duygularını erkekler gibi bodoslama yaşayamayan, herşeyin içinde bir romantizm ve mutluluk kırıntıları arayan türler olduğumuz için midir bilinmez; yanından daha yeni ayrılsak bile sevgilimizle uzun telefon görüşmeleri yapmak istiyoruz, gün içersinde her yaptığımızı bir "kısa" mesajla uzun uzadıya anlatıp her an gelebilecek bir mesajın beklentisiyle yaşıyoruz malesef...Hatta kimi ilişkiler "Benimle ilgilenmiyor, mesajlarıma cevap vermiyor, kesin başkasıyla birlikte..." gibi düşünceler yüzünden bitme noktasına kadar gelebiliyor.Mesajlara bu kadar bağımlı oluşumuzu, telefonla aramızda tuhaf ama bir o kadar da samimi bir ilişki oluşunu anlıyorum.Neticede ben de bir çok defa bu sıkı ilişkinin maduru olabiliyorum.:) Ama dikkat edilmesi gereken hususlarda da sizleri uyarmak istedim.

 Eğer değer verdiğiniz bir ilişkiniz varsa, erkek arkadaşınızın nabzına göre şerbet vermeyi öğrenmeniz gerekiyor.Erkekler öyle hemen kendini teslim eden yada kendilerini sıkboğaz eden, her an arayan, ha bire hesap soran kadınları pek sevmiyor.Bu nedenle öyle her aklınıza estiğinde, erkek arkadaşınıza mesaj atmamanız gerekiyor.Erkekler, sabırlı, bekleyen ve dişiliğini gizemli bir biçimde nazlı nazlı sunan kadınlardan hoşlanıyor.
Mesajlaşmak güzel, her daim nerede, ne yaptı, kiminle beraber vs vs bir çok şeyden haberiniz olabiliyor.Fakat öyle zaman ve durumlar var ki, bu tür zamanlarda onlara asla mesaj yollamamak gerekiyor.İşte bu durumlardan birkaçı;
  • İlk buluşmanın ardından, o günün kritiğini yapmak amacıyla atılan mesaj...Zaten daha ilk defa buluşulmuş ve yeni bir tanışma söz konusu.Kendinize de, ona da biraz zaman verip birbiriniz hakkında düşünmeye ihtiyacınız olan bir zaman dilimi demektir bu.Buna rağmen attığınız mesajlar gün boyu yarattığınız bütün pozitif etkiyi bir anda silip götürebilir.
  • O çok kızgınken, kavga sonrası yada stresliyken atılan mesaj...Biliyorum, özellikle kavga sonrasında içinizde biriken, söyleyemediğiniz bir sürü şey kalıyor.Bunları hemen bir mesaja sığdırıp yollamak gibi bir gaflete düşüyorsunuz.Bir diğer durum ise erkek arkadaşınız işyerindeyken yada bir iş seyahati nedeniyle şehir dışındayken, müthiş bir zamanlamayla en stresli olduğu anı yakalamanıza rağmen mesaj atmayı sürdürüyorsunuz.Asıl sebebi "siz" olmayan stresinin artık tek kaynağı olarak sizi görmeye başlamasına neden olabiliyorsunuz.Bu gibi durumlarda içinizde kalanları bir dostunuza söyleyebilir yada bütün öfkenizi bir paket çikolatadan çıkartabilirsiniz.:)
  • Alkol alındığında, kafa yerinde değilken mantıksız davranacak durumlardayken atılan mesaj...Zaten kafa olmuş bi milyon, bir de üzerine sizin attığınız herhangi bir mesajın amacına ulaşmaması gayet doğaldır.Attığınız mesajın içeriği aslında sevgi dolu sözcüklerden de oluşsa, ters tepme olasılığı çok yüksektir.Bu yüzden sabahı beklemeli ve her ne söylemek istiyorsanız biraz gecikmeli de olsa, sabah dilediğinizce söylemekte özgürsünüz.Ayık kafayla sizi daha iyi anlaması mümkün.;)   
  • Şaka yollu ona takılma maksatlı yanlış anlaşılmaya meyilli içerik içeren mesaj...Her şey bir şakadan da ibaret olsa, erkek milletinin sağı solu bir olmadığı için, yaptığınız şaka kocaman bir kaos yaratabilir.Sabah takılma amaçlı söylediğiniz lafa gülen erkek arkadaşınız, akşam aynı cümleye nasıl tepkiler verebilir tahmin bile edemezsiniz.Özellikle de yanında attığınız mesajı okuma ihtimali olan yakın bir arkadaşı yada ailesinden biri varsa, işiniz çok zor olabilir.
  • Günün ilk mesajı olarak görünen ilk adımı sizin attığınız mesaj...Her sabah onu düşünerek uyanıyorsunuz, belki gece onunla ilgili bir rüya gördünüz ve hala etkisindesiniz yada uzaklıklar canınıza taketti ve özlem duygusunu doruklarında hissediyorsunuz.İşte tüm bu sebepler birleşince yada daha farklı sebeplerle her sabah ona attığınız mesajlar zamanla ters tepip size sıkıntı yaratabilir.Erkekler şımartılmayı severler malum...:)Fakat her şey dozunda güzel...İlk günlerde attığınız mesajlara aynı duygularla aldığınız cevapları, zamanla bekler hale gelirsiniz.Ve sonunda gelmeyen cevaplar sayesinde çıldıran yine siz olursunuz ne yazık ki...:) Bu yüzden az ve öz mesaj atmak her zaman en güzeli...
Artık mesaj atmadan önce bir kez daha düşünün ve telefonla aranıza birazda mesafe koymaya özen gösterin bence...Yakında "radyasyondan yeşeren kadınlar" diye bir habere rastlamaktan korkuyorum açıkçası:)))


10 Aralık 2011 Cumartesi

"Kıskanırım seni beeennnn... :)"

Kıskançlık, herkesin içinde az yada çok, ama mutlaka olan bir duygu...Kendim de başta olmak üzere kadın-erkek yakın çevremdeki herkes bu durumda anlatacak bir şeylere sahip.:) Genelde bu duygunun açıklamasını, yoğun hissedilen sevgi yada aşkın göstergesi olarak yaparlar.Fakat kıskançlık, aşkın bir göstergesi değildir, hatta aşırıya kaçırıldığında o aşkın bitmesinin sebebidir.
Asıl açıklamayı şu şekilde yapabiliriz sanırım; kıskançlık, elindekini kaybetme korkusudur ve genelde ikili ilişkilerde yaşanılası bir durumdur.Tabii ki en büyük nedeni de, aşırı özgüven eksikliği...
İlişkinin genelde daha başlarındayken kıskançlık yaşanması aslında doğal bir durum sanki.Alışma süresi geçerken, çiftler birbirini tanırken illa ki zıt yönler yada huylar olacağından kıskançlıkta kaçınılmaz olabilir diye düşünüyorum.İlişkinin gidişatına göre zaman içerisinde kişiler birbirlerine alıştığı zaman bu durum ortadan kaybolmaya başlayacaktır.Tabii kıskançlığın boyutu, saplantı evresine geçmediyse...
Çevremdeki insanlardan öyle değişik kıskançlık hikayeleri duyuyorum ki, kimisine "Aaa, evet bende kıskanıyorum öyle olunca..." derken, kimisine de "Yok artık bu kadarı da fazla değil mi?!" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Biz bayanlar genel de daha anlık şeyleri kıskanırken, erkeklerin kıskançlık sonucu,onlara göre önlem niteliğinde, verdiği tepkiler daha ilginç açıkçası.Sabah evden giderken perdelerin açılıp açılmadığını kontrol etmek için işaret koyan eşler, eve gelince etrafı kontrolden geçirenler, "O kim, neden sana selam veriyor?" tarzında sıkça sorulan sorular vs vs vs...Saplantı dediğimiz ve beraberinde traji-komik olayları getiren durum, bu olsa gerek.Sonuç, 3. sayfa haberleri...

Ve tüm bunları aşmak için de gerekli olan tek şey, güven ve aşkın olgunlaşmasını sağlamak.
Bazı kadınlarınsa belli taktikler geliştirdiklerini ve kıskançlıklarını kendi içlerinde yaşadıklarını gözlemliyorum.Kadınların çoğu "Kıskanıyorum ama belli etmemeye çalışıyorum.Yoksa konunun üzerine daha fazla gidiyor ve birazda hoşuna gittiğinden olsa gerek havalanıyor.Bu daha da sinir bozucu oluyor."şeklinde geliştirdikleri taktikler doğrultusunda duygularını bastırmayı becerebiliyorlar.
Ayrıca duyduğum bir haberi de sizlere aktarmak istiyorum.Kadınlarda kıskançlığın bir sebebinin de kullandıkları doğum kontrol hapları olduğu söyleniyor.Östrojen seviyesini arttırması sebebiyle doğum kontrol haplarının kadınları daha kıskanç, baskıcı ve şüpheci yaptığı açıklamalar arasında yer alıyor.İskoçya'da yapılan bu araştırma, bu kadınların daha çocuksu erkeklerden de hoşlandıklarını belirtiyor.
Güven duygusunun eksikliğindeki en önemli etkenin açık iletişimin olmaması olduğunu unutmamak gerek.Kıskanabiliriz yada kıskanılabiliriz, hatta hoşumuza da gidebilir.Fakat kıskandığınız kişinin sizi sevdiğini ve sevilecek kadar olumlu bir insan olduğunuzu unutmayın...Çeşitli kıskançlık krizlerine girip hayatı hem kendinize hem de sevdiğiniz kişiye zindan etmektense, küçük kıskançlıklarınızı uzatmadan ve tatlı sürtüşmeler sonrası konuyu kapatarak yaşamayı deneyin.
Kıskançlık krizleri, mutluluklarınızı da perdeleyeceğinden, mutlu olmak varken kıskançlıkta neymiş canııımmmm...:)))

9 Aralık 2011 Cuma

"Kadınım söyle, sen mutlu oldun mu?"

Havaların iyice soğumasıyla evde geçirilen vakitlerde artmaya başladı malum...Tam müziğimi açmış yeşilçayımı yudumlarken düşündüm de, nelerle mutlu oluyoruz?Ne yada hangi durumlar bizi mutsuz edebiliyor?O kadar anlık geçişlerimiz var ki bir an mutluyken, hemen sonrasında mutsuz olabiliyoruz.
Peki bir kadının mutlu olmasının yolu nereden geçiyor?Mutluluk genimizde eksik olan ne?Ne yapmalıyız?Yoksa bunu biz mi istiyoruz?İşte burada asıl sorun ortaya çıkıyor.Biz ne istiyoruz? :)
Mutsuz kadınların sayısı gün geçtikçe artıyor.Yapılan araştırmalar başarı, aşk, kariyer, çoluk çocuk arasında sıkışan kadınların mutsuzluğunun giderek arttığını gösteriyor.Sonuçta da, etrafta kafası bi'dünya, midesi antidepresanlarla dolu bir sürü kadın görmek mümkün malesef...
Aslına bakarsanız mutlu olmak için neden çok, ama herşey hayatın içinde saklı.Öyle ekstradan birşey yapmayada gerek yok yani.
Önceleri hep saçma gelen "küçük şeylerden mutlu olmayı bilmek lazım." lafını hatırlatmak istiyorum size.Şimdi düşününce hayat koşturmacasının içinde aslında bu "küçük şeyler"e gayette ihtiyacımız oluyor.
Geçenlerde Elizabeth Gilberth'in bestseller romanı; "Eat, Pray, Love / Ye, Dua Et, Seviş" geçti elime.Bunca ders yoğunluğunun arasında biraz kitabı karıştırma fırsatım oldu ve sizlerle de paylaşmak istedim.
Yazar, romanda öyle afilli cümlelere sığınmamış.Kadınların kendilerini kolaylıkla depresyona sürüklediklerinden bahseden yazar, dişil ruhların çözülebilmesi zor varlıklar oldunun altını çiziyor.Kaldı ki yazarımızda bir kadın...Ona göre, hayatı kolaylaştırmak için adımlarımızı biraz daha sıklaştırmalı ve özgüvenimizi en üst düzeyde tutmamız gerekiyor.

Herşeyin, kadının isteğine bağlı olarak gerçekleşeceği üzerinde duran Gilberth, modern kadının çalışmak, çocuk yapmak ve kadın olmak gibi stres faktörü yüksek bir "şeytan üçgeni"nde sıkışıp kaldığını söylüyor.Ve bunları aşmanın yolunun da yine kadında bittiğini vurguluyor.
Peki gerçekten "iyi yemek, dua etmek ve sevişmek" mutluluk için geçerli üç neden mi?
Gilberth gibi düşünen, "Find Your Strongest Life" isimli kitabın yazarı Marcus Buckingham, kadınların mutlu olup olmamaya "karar verdiklerini" söylüyor.Yani bu onlar için seçimden başka bir şey değil.Yazar, kadınların mutluluğa yada mutsuzluğa şartlandığını ifade ederek, "Zengin olmak yada fakir olmak, çocuklu olmak yada çocuksuz olmak; bunlar mutluluğun çerçevesini çizmiyor.Kadın mutlu olmak isterse oluyor, tamamen keyfi bir şey yani..." açıklamasında bulunmuş.
Yani bir kadını mutlu etmek hem çok kolay hem de çok zor...Bu durumda erkeklerin zamanlamayı iyi kollayıp, kadının mutluluğu aradığı anları yakalaması gerekiyor.
Yoksa ne kadar yerse yesin, isterse dua etmekten arşa ersin yada sevişsin; kadın istemedikten sonrası boş malesef... :))

8 Aralık 2011 Perşembe

Parçaları Birleştiriyoruz... Puzzle Keyfi ;)

Malum henüz öğrenci olduğum ve şehir dışında okuduğum için her gün yeni bir macera, yeni bir heyecan...Özellikle de benim gibi neşe dolu ve bin türlü zıpırlığı yapma potansiyeline sahip arkadaşlara sahipseniz.:))) 
Ama bazen de yapacak birşey bulamayıp sıkıntıdan patladığım günlerde olmuyor değil.Ve bir İstanbul ziyaretimde ablamın puzzle yaptığını görünce bir heves puzzle yapmaya karar verdim.Ama heves bu ya kör olasıya kadar gecelerce uğraştım ve çok kısa sürede bitirdiğim bir puzzle'ı sizlerle paylaşmak istiyorum.:)

Erkek arkadaşım ve çok sevdiğim iki sınıf arkadaşımla gittik puzzle almaya ve işin içinde biz olunca yine bir macera.:) En sonunda bu medeniyetleri konu alan puzzle da karar kıldık.Yaparken de çok keyif aldım ve inanılmaz kafa dağıtan bir aktivite kesinlikle...Özellikle yanınızda aynı sizin gibi kafa dağıtmaya ihtiyacı olan bitanecik arkadaşınız Gülşah varsa, herşey daha keyifli bir hal alabiliyor.Hatta öyle ki, bir an puzzle'ın başına oturunca kendini kaybedip bitirecek diye bile düşündüğümü itiraf ediyorum.:)Ama katkılarından dolayı Bitanemeeee çoooookkk teşekkür ediyorummmm...:))
Şimdi elimde biri Büyük Ada manzarası, diğeri ise Taksim'den bir görüntüye sahip iki tane daha puzzle var.Onları da bitirip bir an önce sizlerle paylaşmayı umuyorum.
Sizde şayet ki " ben çok sıkılıyorum, hatta sıkıntıdan artık ne yapacağımı bilemiyorum, kendime ait zaman ayırabileceğim ve bireysel olarak yapabileceğim keyifli birşeyler arıyorum." diyorsanız, kesinlikle tavsiye ediyorum.Parçalar birleşirken fonda da "Adele" dinlemek büyük keyif...:) Şimdiden bana da size de iyi eğlenceleeeerrrrr :))

7 Aralık 2011 Çarşamba

EFENDİ GİBİ AYRILMANIN KURALLARI...

Her ilişki bitebilir, herkes sevgilisinden eşinden yada nişanlısından ayrılabilir.Felaket tellalı gibi böyle bi konudan bahsetmek istemezdim ama bir çok ilişki için bu kaçınılmaz son malesef...
ABD de yayınlanan "Psychology Today" dergisi Psikiyatr, nörolog ve ilişki uzmanlarıyla konuşup bu konu hakkında gayet sağlıklı bilgilere ulaşmış.Bende sizlerle paylaşmak istedim.Ayrılığa teşvik etmek değil elbette ki benim amacım ama söz konusu bir ayrılık varsa bilmenizde fayda var sanırım.
İlişkiyi bitirmek gibi bir düşünceniz varsa bunu karşınızdakini duygusal olarak sakat bırakmadan yapmanın da yolları var.Ve bu kesinlikle "Sen benden daha iyilerine layıksın." klişesine sığınmak olmamalı.Ayrıca teknoloji de hayatımızı bu anlamda çokta iyi yönde etkiliyor diyemeyiz.Yüz yüze konuşmak giderek cesaret gerektiren bir eyleme dönüşmeye başladı.Artık SMS, e-mail, Facebook gibi sanal ortamlardan atılan 140 karakterlik bir mesajla ilişkiler bitebiliyor.Zaten mesajlaşmaktan sosyal becerilerini kaybetmiş birine, yüz yüze ayrılmasını söylesen eline yüzüne bulaştıracaktır malesef...Öyleyse ne yapmalı? Hayatınızdan çıkarmak istediğiniz birine bunu nasıl anlatabilirsiniz? İşte tavsiyeler...
  • Tüm sorumluluğu üzerinize almakla başlayabilirsiniz.Artık farklı düşünmeye başladıysanız, hislerinizin değiştiğini düşünüyorsanız, hayalleriniz değiştiyse ve ayrılığı kafanıza koyduysanız bunu karşınızdakine bırakıpta sizden ayrılması için kışkırtmaktan vazgeçin.Bir zahmet inisiyatifi elinize alın ve kararlı olun.
  • Ayrılık konuşmasını kesinlikle yüz yüze yapın.Bu hem en medeni ve nazik yol hem de sesinizin tonu, mimikleriniz ve yüzünüzün ifadesiyle daha ikna edici olacaktır.Ayrılırken koluna bir defa dokunmanız, ayrılsanız bile ona değer verdiğinizi gösterebilir.Yüz yüze konuşmak dışında atılan mesajlar yada gönderilen mailler "umrumda değilsin." imajı çizer ki bu da bir zamanlar sevdiğiniz ve değer verdiğiniz birinin özgüvenini ve gururunu kıracaktır.Eminim böyle birşey yapmak istemezsiniz.
  • Ağırbaşlı davranın.Ne olursa olsun ayrılık tehlikeli bir hal almasın istiyorsanız, ağzınızdan çıkacak cümleleri dikkatlice seçin ve öyle konuşun.Daha sonradan pişman olmayacağınız şeyler söylemeye özen gösterin.Kendinizi her şart ve durumda kontrol altında tutmaya çalışın.Böylece hem kendinizin hem de onun özgüvenini korumuş olursunuz.
  • Dürüstlük! Aslında en hassas konu da bu sanırım."Artık sana aşık değilim." demekte sorun yok, fakat dengeyi de iyi kurmak lazım.Ayrıcada "Zaten son zamanlarda da iyice kilo almıştın." demeye de kalkmayın tabii ki.:)
  • "Sorun sende değil, bende." deyip dünya çapında klişelere başvurmayın.Bu karşınızdakinin kendini değersiz hissetmesine neden olur ve buna hiç hakkınız yok.Ayrıca herkesin "hakiki" bir açıklama duymaya hakkı vardır.
  • Ayrılma konuşması yaparken ilişkinizi otopsi masasına yatırmayın.Geçmişteki bütün sorunlarınızı didik didik etmeye gerek yok.Detayları tartışırken geneli kaçırırsınız.Üstelik karşınızdaki sizinle aynı fikirde olmayacağı gibi kavga çıkma ihtimali de çok yüksek olacaktır.Daha da kötüsü; karşınızda ağzı laf yapan biri varsa, sizi fikrinizden geri döndürebilir.Saygı ve nezakete tamam, ama lafı uzatmayın.
  • Şayet ki kararlıysanız, temiz iş çıkarın.Ortamı yumuşatmak, onu yada kendinizi avutmak adına bir geçiş dönemi yaratmayın, arkadaşça buluşmalara kalkışmayın."Arkadaş kalalım" demek suçluluk hissini azaltabilir ama karşınızdakinde hala bir umut olduğuna dair hisler uyandırabilir.
  • Ama yine de her ne yaşandıysa pişman olmamalı, ayrılık fikrinizi açıkladıktan sonra birlikte geçirdiğiniz mutlu günlerden biraz bahsetmeniz çokta sıkıntı yaratmayacaktır.
  • Ayrılmak isteyen karşı tarafsa, kararını protesto edip ayrılmaması için yalvarmayın.Bir ilişki biterken terk edilen kişinin çabuk toparlanması için gerekli tek şey, ayrılığı bir an önce kabullenmesidir.Yazışmayın, telefonlaşmayın, mesajlaşmayın, yakınlık kurmaya çalışmayın, arkadaş kalmayın.
  • Sırf sizi terk etti diye dün melek olan insan birden şeytanlaşmış olamaz.Birdenbire onu şeytan ilan etmeyin ve en önemlisi intikam fikrini kafanızdan çıkarın.Enerjinizi boşa harcamış olursunuz ve unutma süreciniz de uzamış olur.
  • Acınızı saklamaya yada görmezden gelmeye çalışmayın.Hissettiğiniz acıyla intikam yeminleri etmek nasıl ki işe yaramayacaksa, canınız yanmıyormuş gibi yapmakta hiçbir işe yaramaz.İçinizden geldiği gibi geçirin bu dönemi, fakat eski ilişkinize ait en ufak bir kırıntı bile olmamalı.Her ne kadar sevmiş yada sevilmiş olursanız olun, söz konusu ayrılıksa, bu yolda çekilen acı da sıkıntıda mübahtır diye düşünüyorum. :)
  • Hayatınızın eşini, ruh eşinizi kaybettiğinizi ve bir daha asla aşık olamayacağınızı, sevemeyeceğinizi kesinlikle düşünmeyin.Bunu kesinlikle tecrübeye dayanarak söylüyorum ki, kimse tek değil ve yeniden seversiniz.İlk başta böyle düşünmeniz çok doğal, bu aşkın yanılsaması.Ama emin olun bir yerlerde sizi bekleyen ve hiç ummadığınız bir anda karşınıza çıkacak, yeniden aşık olabileceğiniz biri mutlaka var.Önemli olan bir an önce toparlanın ve hayatınıza geri dönün.
Hayat devam ederken bütün zorluklarıyla, bence hayatınıza sokacağınız kişi yada zaten hayatınızda olan kişi, size hayatı zorlaştırmak için değil, birlikte tüm güzellikleri yaşamanız için olmalı.Unutmayın... :))

"Kadınlar Sağdan, Erkekler Soldan"

Son zamanlarda araştırdığım en ilginç kitap buydu sanırım.Gayet mizahi bir dille yazılmış ve okurken hem içerdiği bilgiler açısından hem de hoşunuza gideceğini düşündüğümden paylaşmak istedim.Gülümseyeceğinizi düşünmemin bir diğer sebebide kitabın adı kullanılarak bir stand-up gösterisi de yapılmış.Düşünün kitaptaki komediyi...:)
Davranış Bilimleri ve İletişim Uzmanı Aşkım Kapışmak, Türkiye'de ilk kez psikomedi türündeki kitabı ve stand-up gösterisinde bakın nelerden bahsediyor...:)
Kitaba göre, kadın ve erkek farklılıklarını sorun haline getirmekten vazgeçmeli, farklılıklarını belirlemeli,öğrenmeli ve kabullenmelidir.Bu farklılıkların ana nedeni, insan beynini kullanma şeklidir.Kadınlar ağırlıklı olarak beyinlerinin sağ yarımkürelerini kullanırken, erkekler ise sol yarımkürelerini kullanırlar.
Sağ lop, olayların biçimsel olarak nasıl yapılacağına; sol lop ise ne yapılacağına konsantre olur.Sol lobunu ağırlıklı olarak kullanan erkeklerin, özellikle olaylar karşısında sadece mantıklarıyla hareket etmeleri ve duyguyu zor görebilmeleri işte bu yüzdenmiş.:)Yani biz kadınlar karşımızdakinin nasıl konuştuğuyla, nasıl baktığıyla, nasıl tartıştığıyla, nasıl dokunduğuyla... ilgilenirken; erkeler sadece "ne oluyor yaa?" dercesine bir bakış açısıyla yaklaşıyorlar malesef.:)




 Ayrıca kitaptaki bir diğer ilginç bilgi de, kadın ve erkek arasındaki en belirgin farkın ne olduğu...Yazara göre, kadınlar günde 20 bin kelime üretiyor, erkekler ise sadece 7 bin...:)Erkek gün içerisinde bu kelimeleri tüketiyor ve eve geldiğinde tv karşısında uyuklama moduna geçmesi bu yüzden.Kadın ise eve geldiğinde daha kullanacağı 10 bin kelimesi kalıyor ve alın size dır dır eden kadın profili :)))
Ayrıca yazar bir erkeğin sizi aldatıp aldatmayacağını anlamak için yapmanız gereken tek şeyin, annesiyle tanışmak olduğunu söylüyor.Anneden al haberi yanii ;)
Kesinlikle okumanızı tavsiye edeceğim bir kitap ve çok zevk alacağınızdan eminim...İyi okumalar...:)


Veeee İşte Çekici Bir Kadının Formülü...

Onun kalbini kazanmak, çekici ve aynı zamanda da tapılası bir kadın olmak için aslında okadar da uğraşmaya gerek yok.Bunu desteklemesi açısından söylüyorum, sokaklarda öyle çiftler görüyoruz ki "Bu çocuk bu kıza nasıl bakmış yaa?!" yada "Bu kız birlikte olacak başkasını bulamamış mı?!" demekten kendimizi alamıyoruz malesef.:)

   

 Erkekler kadınların fiziksel görünümüne bir yere kadar hayran olurlar, fakat sonrasında daha güzel bir kadın gördüklerinde ona doğru kayarlar bu bir gerçek.Ama bir gerçek daha var ki, tüm özelliği sadece güzelliği olan kadınlar onlar için kısa sürelidir.Peki bir erkek için hem çekici hem de tapılası bir kadın olmak için neler yapmalısınız? İşte size ufak tefek tiyolar... :)





  • Pozitif olun ve dır dır etmekten vazgeçin... : Sabahları kaçta kalktığından şikayet eden, yanında bulunduğu süre içinde sürekli olumsuzluklardan bahseden, dur durak bilmeden eleştiren, çevresindeki insanlar hakkında sürekli sinir bozucu yorumlar yapan bir kadın sadece erkeklere değil, hiç kimseye çekici gelmez.Herkes neşeli ve hayat dolu insanlarla vakit geçirmek ister.Probleminiz olabilir yada sıkıntı yaşadığınız konular illa ki vardır ve olacaktır.Bu susun içinize atın ve hiç birşey olmamış gibi devam edin demek değildir.Sadece uzatmayın,probleminizi bir kez ve bütün açıklığıyla anlatıp halletme yoluna gidin.Ve böylece problemlerinizin hayatınızı ele geçirmesini de engellemiş olursunuz. 
  • Az konuşun, daha çok dinleyin...: Kadınlar, konuşmak için doğmuştur.Hislerimiz, yaşadıklarımız, gittiğimiz gördüğümüz yerler, kim kiminle nerede ne yapmış muhabbetleri hakkında ve belirli konularda sürekli konuşmayı severiz.Ama bu bir süre sonra erkekleri sıkmaya başlar ve sizi dinliyormuş gibi görünmeye çalışırlar.Buda onları malesef çok komik triplere sokar.:) O yüzden daha çok iyi bir dinleyici olmaya çalışın, daha etkileyici olacaktır.Tabii bu benim ilişkimde böyle olmuyor malesef,o yüzden sürekli konuşmamı bekleyen erkek arkadaşımı ayrı tutarak yazıma devam ediyorum.:)
  • Nasıl göründüğünüze dikkat edin...:  Erkekler her ne kadar dış görünüme o kadar da önem vermediklerini söyleseler de, feminen ve şık bir kadın olarak rakiplerinizden bir adım önde olabilirsiniz.Vücudunuz ve görünümünüze her daim dikkat edin.Bunu sadece erkek arkadaşınız için değil, kendiniz için de yapmalısınız.Siz kendinize özen gösterdiğiniz zaman özgüveniniz artmış ve kendinizi daha iyi hissediyor olacaksınız."Benim özgüven eksikliğim yok zaten" diye düşünmeyin.Bunu arttırmak sizin elinizde...Ve unutmayın, erkekler özgüven sahibi kadınları tercih ediyor.

6 Aralık 2011 Salı

Kadınlar güzel olmak adına neler yapıyor???

Kadınlar için güzellik, bakımlı ve hoş görünmek paha piçilemez bir durum.Bu nedenle yapamayacakları bir şey yok sanıyorum.Bunun için örnek aramaya bile gerek yok.Bkz.ben ve canımıniçi arkadaşlarım :)

Abarttığımı düşünebilirsiniz ama size yaşanan bir kaç örnek sunuyorum.Eminim kendinizden bir şeyler bulacaksınız.. :)

  • Saat gecenin 04:00'ü olmasına rağmen inatla arkadaşınıza saçlarınızı maşa yaptırmanız mümkün.(Bitanecik Buket'im çok teşekkür ediyorum kuzum :) )
  • Artık uykunuz gelmiştir ve saat yine gecenin bir körüdür ama (özellikle 8-9 kız bir araya gelmişse) yine inatla kafanıza zeytinyağı maskesi yapmanız hatta çevrenizdekilere de aynı uygulamada bulunmanız mümkün.
  • Yine uykunuz vardır saat gecenin bir körüdür ama elinizdeki ojenin kenarları minik minik çıkmıştır yada tırnağınızda oje yoktur.Aman tanrımmm saat kaç olursa olsun elinde ojesi kafası önüne düşe düşe oje sürüyorsunuzdur.
  • Sabahın bir köründe kalkıp kabarım kabarım kabarmış saçlarınızı düzleştiriyorsunuzdur.
  • Son paranız ve bir hafta aç kalacaksınız ama o da nee manikür zamanınız gelmiş.Hemen maniküre gidiyorsunuzdur.


Biz kızlar hep böyleyiz sanırım ama güzel ve bakımlı olmak zor zanaat... :))))

5 Aralık 2011 Pazartesi

Uzuuuuun uzadıyaaaa bir ilişki için...

Bir ilişkiniz var ve siz çok mutlusunuz.Sonunda hayatınızın erkeğini / kadınını buldunuz ve bir ömür sizinle olmasını istiyorsunuz.İşte bende çok uzun olmasa da 4 senelik bir ilişkiye sahip olarak ayrıca da 10 senelik bir ilişkisi olan canım arkadaşım Gülşah'tan yola çıkarak tavsiyelerimi sunuyorum.Umarım faydası olur sevgi pıtırcıkları :)

Uzun soluklu ilişkiler şöyle bir gözden geçirildiğinde, büyük çoğunluğunun aslında birbirine zıt kişiler olduğu fark edilir.
Sürekli huzur ve sükunetin yaşandığı bir ortamdaki çiftler için, tehlike çanları çalmak üzeredir.Çiftler arasında anlaşamadıkları konular mutlaka vardır ve bu konuların sürekli üstü kapatılıyor demektir.Bu konuların az olması tabi ki önemli, aksi durumda bu ilişkiyi yürütmeye değil, koparmaya sebep olacaktır.
İlişkinizin sürekliliğini sağlamak istiyorsanız, siz de tansiyonu yüksek tutacak sorunlarınızı belirlemelisiniz.Problemi tanımlayıp adını koyduğunuzda, çözüm içinde bir adım atmış olacaksınız.Olması gerekenden fazla sorununuz varsa, birkaç tanesini eleyip çözüme kavuşturabileceklerinizle ilgilenmelisiniz.
Zıtlıklar birbirini çeker, yalnız bununda bir dengesi vardır.Sürekliliği sağlayan ise ortak noktaları bulup, birbirlerini çok noktada tamamlayabilen çiftlerin, bazı durumlarda aykırılıklara düşmesidir.Yoksa hiçbir konuda anlaşamayanların hala birlikte olmak için bahaneler bulmaları ilişkinin uzun vadeli olmasını sağlamayacaktır.
İşin bir diğer güzel tarafı ise ilişki ne kadar uzun süreliyse, ayrılık da bir o kadar zor olacaktır.İlk günlerin heyecanı aşka dönüştükten sonra, o midenize kramplar girmesine neden olan duygu kendini sevgiye bırakacaktır.Sevgi, tek başına ayakta durabilen bir duygu değildir.İçine alışkanlık, vefa, sadakat, sorumlulukların güç tadını da ekler ve büyür.Bu yüzden uzun süreli ilişkilerde ayrılık oldukça zorlayıcı olur.Kişilerin ayrılık kararları almaları için ciddi anlamda canına tak etmesi gerekir.Olur olmadık yaşanan ayrılıklar yıpratıcı olacağı kadar, ilişkinin uzun süreli olmasını engeller.
Uzun süreli ilişkiler için tatlı çekişmelerden, tartışmalardan kaçınmamalısınız.Yalnız konuyu uzatmamaya ve küskünlüğü sürdürmemeye özen göstermelisiniz.Unutmayın, en ateşli sevişmeler, küçük tartışmaların hırçınlığı ile yaşanır... :)Her zaman ben haklıyım diye düşünmek yerine, tartışmalarda haksız da olabileceğinizi göz önünde bulundurun.Ayrıca düşünsenize, eğer her oynadığınız tavlada yenilseydiniz, bir daha oynamak ister miydiniz?Hevesiniz kaçar ve bir daha canınız istemez değil mi? :) 
Bırakın zaman zaman maçı karşı taraf kazansın, siz de sonrasının tadını çıkarın.Uyumsuzluklarınızı aşkınızı beslemek için kullanın... :)
Bazen tartışmakta güzel bee :))

Alışkanlık mı, İlgisizlik mi?

Son zamanlarda ilişkileri hakkında konuştuğum bir çok arkadaşım sürekli aynı konudan bahsediyor.Monotonlaşan ilişkiler, iletişim problemleri, mesafeler, "acaba beni sevmiyor mu?" düşünceleri, sıkılmalar vs vs vs...
"İlişkimizde hiçbir problem yok, birlikteyken çok mutluyuz ama kendi hayatlarımıza dönünce, araya mesafe girince sürekli tartışıyoruz ve çok az iletişim kurmaya başlıyoruz."
"Erkek arkadaşıma / Kız arkadaşıma ne söylesem beğenmiyor, ne istesem saçma buluyor.Bazen herşey bir alışkanlığa mı dönüştü diye sorguluyorum kendi kendime."

Yani ilişkinizde ters giden birşeyler var ama bu bir alışkanlıktan mı kaynaklanıyor yoksa ilgisizlik mi baş gösterdi bir türlü bilemiyorsunuz.İşte bu yüzden bende sizler için ufak bir araştırma yaptım.Bakın ilişki koçu Cansu Yağız bu konuda neler söylüyor;
 
Her ilişkide tutkunun en yüksek seviyede olduğu daha sonraları yerini daha dingin, daha oturmuş bir sevgi ve güvene bıraktığı zamanlar vardır. Alışkanlık ve ilgisizliği ayırmak çok kolaydır. Alışkanlık ilişkinin rutinin de yaşamaktır ve aslında huzurlu bir dönemdir, taraflar birbirini tanır, isteklerini ve karşıtlıklarını bilir. Küçük heyecanlar ve keyifli zamanlarla süslendiğinde bu süreç gerçek bir bağlanmaya dönüşür.Yani düşünüldüğünün aksine ilişkide alışkanlık o kadar da kötü değilmiş.
İlgisizlik ve ilişkiden kopmak ise bambaşka bir durumdur. Taraflardan biri ya da her ikisi artık ilişkiden keyif almaz haldedir, ilişkinin rutininden kaçmak, birlikte zaman geçirmek istememek, başka planları tercih etmek eğilimindedir.Ve malesef bu durumda çileden çıkmak kaçınılmaz...:)
İlgisiz tarafın en önemli belirtisi, ihtiyaçların ve önem sırasının değişmiş olmasıdır.Bu tarz durumlarda türlü bahanelerle, çeşitli dengesiz davranışlarla karşılaşmanız mümkün.Böyle durumlarda en doğru davranış ilgisiz tarafı kendisiyle bırakarak, tamamen kendi hayatımıza odaklanmak olacaktır.Okadar kolay olmadığını biliyorum.Ama defalarca düşünüp bir kez hareket etmek gerekiyor malesef...İlişkilerde bireyler kendilerine ait hayatlarını muhafaza ederlerse, hiçbir ilgisizlik, terk edilme ya da haksızlığa uğrama -ki hayatın içinde hepsi var- onları derinden etkilemeden, bir travmaya dönüşmeden yeni hayatlarına devam edebilirler.
 
 


Mutluluk mutluluk mutluluk...

Sabah gazetesinin sanıyorum 2007 yılı civarında okuduğum bir haberine göre mutlu olmak çok kolay...Ben ki her daim gülme potansiyeline sahip bir insan olarak, yine de denenmeli diyorum. :)

İşte size Prozac etkisi yaratacak formül... :)
İngiltere'nin "Men's Health" adlı sağlık haberleri sitesinden alınan bilgiye göre, psikolojik olarak iyi hissetmenizi sağlayacak yiyeceklerin listesi şöyle;
  • Süt ve fındık :Mutluluk hormonu olarak bilinen seratonini harekete geçiriyor.Aynı depresyon ilaçları gibi tki ettikleri için "doğal Prozaclar" da diyebiliriz :)
  • Hindi :"Phenylalanine" ismi verilen bir amino asit içeriyor.İçinizden yok artık diyeceğinizi biliyorum ama bu da vücutta keyif verici olarak bilinen dopamine dönüşerek iyi hissetmeye yardımcı oluyor.
  • Çikolata :Anadomine içeriği beynin haz alma noktalarını harekete geçiriyor.
  • Uskumru :Omega-3 içeriği beyin nöronları arasındaki bağlantıyı arttırıyor.Aynı zamanda seratonin salgılanmasını sağlıyor.
  • Kıvırcık Lahana :Depresyonun bir nedeni de vücuttaki folik asitin azalmasıdır.Kıvırcık lahana ise içerisindeki yüksek miktarda folik asit ile depresyondan uzak kalmanıza yardımcı oluyor.
Mutlu olmak bu kadar kolaysa, afiyet olsun diyorum... :)



3 Aralık 2011 Cumartesi

İlişkide kaçınılması gereken 5 tartışma konusu!!!

İlişkide dürüstlük ve açık sözlülük olmazsa olmazlardan...Fakat hepsöylemişimdir; açık sözlülük ile patavatsızlığı karıştırmamak gerek.Bu kimi zaman ilişkiyi zedeleyebiliyor çünkü.İşte ilişkide kaçınılması gereken 5 tartışma konusu...Dikkatlice okumanızı tavsiye ediyorum.
Ortalama 1 yıl ve üzeri zamandır ilişkilerini sürdüren 104 kadın ve erkek ile yapılan ankete göre ilişkiyi zedeleyen ve en çok tartışma yaratan konular şunlar;

  • Geçmiş ilişkiler: Araştırmaya katılanların %38'i eski sevgililer hakkında konuşmanın mevcut ilişkiye zarar verdiğini düşünüyor.Tartışmalardan kaçınıyorsanız siz siz olun geçmişi geçmişte bırakın derim.
  • Tartışmalı konular: %16'lık bir kesim dini inanç, siyasi görüş gibi tartışmalı konuların ilişkileri tartışmalı ve mutsuz bir hale soktuğunu düşünüyor.Bunların bıçak sırtı konular olduğunu unutmayın.Yalnızca sevgili yada eşle değil, arkadaş çevrenizle de bu konuları tartışırken incitici yada tansiyon yükseltici olduğunu bilerek konuşmayı tercih etmelisiniz.
  • İlişki normları: Araştırmaya katılanların %13'ü topluluk içinde sevgiyi göstermede rahat olmak gibi ilişkinin normal kabul edilen durumlarının tartışmaya yol açtığını söylüyor.Fazla rahat olmak yada fazla gergin, kasıntı olmak ilişkide sorun yaratabiliyor.Kimi eşinin yada sevgilisinin başkalarının yanında aşırı samimi davranmasından, kimi ise aşırı soğuk ve sanki yabancı biriymiş gibi davranmasından rahatsızlık duyabiliyor.Bunlarda tartışmayı kaçınılmaz kılıyor.Bunun için size tavsiyem, herkesin ilişki normlarının farklı olduğunu kabul ederek davranmalı ve kendi normlarınızı karşı tarafa dayatmaya çalışmaktan vazgeçmelisiniz.
  • İlişki dışındaki aktiviteler. %13'lük bir kesim, partnerinin dahil olmasını gerektirmeyen herhangi bir aktivitenin tartışmaya yol açtığını düşünüyor.Buda demek oluyor ki, tartışmalarının oluşmasını engellemek için eşli aktiviteler seçilmeli yada karşılıklı olarak hayatlarınıza maydanoz olmaktan vazgeçmelisiniz.Ama unutmayın, hayatınızda biri varken "yalnız kovboyluk" öyle pek kolay olmuyor.Dengeyi sağlamak oldukça önemli tabiki...
  • İlişkinin yönetimi: %11'lik kesim, ilişkinin kim tarafından yönetileceği konusunun tartışmalara yol açtığını düşünüyor.Yani kimin sözünün geçeceği konusunda konuşulunca sıkıntı çıkıyor da diyebiliriz.Bazen ilişkide bir tarafın dominant olması büyük tartışmalara sebep olabiliyor.Eğer dominant taraf sizseniz, kendinizi biraz frenlemelisiniz diye düşünüyorum.Yada eşiniz tarafından yönetildiğinizi düşünüyorsanız, konuyu tartışmadan masaya yatırmalı, rahatsızlığınızı dile getirmelisiniz.Neticede iki kişilik bir hayat yaşıyorsunuz öyle değil mi?!