29 Haziran 2012 Cuma

"HAYIR!"

"Hayır" diyebilmek, aslında kendi kişisel ihtiyaçlarını ve isteklerini net olarak dile getirmeye cesaret edebilmektir.Bunu karşınızdakini incitmeden yapmak ve şahsi fikrinizi açıkça belirtmek istiyorsanız ama bunu çoğu zaman başaramıyorsanız, bu postumu mutlaka okuyun!

Tersine inanıyor olsanız bile, onaylanmama ve beğenilmeme korkunuzdan dolayı her şeye "evet" demek zorunda olduğunuzu hissetmeniz, büyük hata! Kendi zıt fikirlerinizi öne sürmeniz, karşı çıkmanız sizin sevilmeyeceğiniz anlamına gelmez.Tam tersine sizinde kendine has düşünce ve fikirlerinizle sevileceğiniz, saygı gösterilecek biri olduğunuz anlamına gelir.

Peki nasıl "hayır" diyebileceğiz? Sizler için araştırdım...

Tartıp biçin...
Bazen verdiğiniz negatif yanıtlar, sizi haksız ya da suçlu duruma düşürebilir.Bu yüzden bu tip durumlarda "hayır" demeden önce iyice düşünüp, kararınızın sonuçlarını da göz önünde bulundurmalısınız.Bazı durumlarda "hayır" demeniz sizin yararınıza olurken, bazen de sonuçlarına katlanmak durumunda kalabilirsiniz.Kime veya hangi durumda "hayır" demek için vereceğiniz karar, birazda sizin ön sezilerinize kalır diyebiliriz.



Acele etmeyin...
Bir davet ya da buluşma talebi karşısında hemen hemen hepimiz nedense o anda cevap verme gereği duyarız.Halbuki anında cevap verdiğimizde, yani düşünmeden verdiğimiz yanıtlarda, ya "hayır" dememiz gereken bir şeye "evet" deriz, ya da onaylayacağımız bir konuyu reddetmiş oluruz.Elbette davetleri hemen yanıtlamak nezaket açısından daha doğrudur, ama biraz düşünüp gerçekten istediğimiz yanıtı vermek için müddet istemek daha doğru olacaktır.

Suçlu değilsiniz...
İş arkadaşınıza borç para vermediğiniz ya da bir arkadaşınızın davetini reddettiğiniz için kendinizi suçlu hissetmekten vazgeçin.Öncelikle şunu iyice kavrayın, birine "hayır" dediğinizde ona kötülük etmiş olmazsınız, sadece kendi fikrinizi beyan etmiş olursunuz.Siz kendinizi suçlu hissetmeden "hayır" dediğiniz de inanın karşınızdaki de bu yanıtı olumsuz algılamak yerine, gayet normal karşılayacaktır.

"Hayır" diyebilme antrenmanları...
Nasıl mı? Öncelikle kendinize belli başlı şablonlar belirleyin.Örneğin, "Üzgünüm ama katılamayacağım.", "Bu benim için pek uygun görünmüyor." gibi gibi...Unutmayın, kendi düşüncelerinizi söylemekte özgürsünüz ve başkalarının mutlu olması için istemediğiniz bir şey yapmak zorunda değilsiniz.

Net olun...
Ne lafı uzatıp dolandırmanıza, ne de kesin bir tavırla kestirip atmanıza gerek yok.Biri ikna edici olmazken, diğeri de fazlasıyla kırıcı olabilir."Hayır" derken yanı sıra "kusura bakma", "üzgünüm" gibi nazik cümlelerde söylerseniz, hem istediğinizi elde etmiş olursunuz hem de karşınızdakini kırmamış olursunuz.

Çözüm üretin...
"Hayır" dediğinizde ısrarla kendinizi kötü hissediyorsanız, o zaman karşınızdakinin sorununa alternatif bir çözüm üretin.Örneğin bir yere davet edildiğinizde gitmek istemiyorsanız, nazikçe "Bu akşam pek uygun değilim, fakat başka bir akşam size dahil olurum." derseniz, hem kendinizi daha iyi hissedersiniz hem de bu karşınızdakinin gözünden kaçmayacak bir detaydır.

Sizden yapmanızı istenilen şeyler size sıkıntı yaratıyorsa, doğru, nazik ve net bir dille "hayır" diyebilmelisiniz.Unutmayın, özgürsünüz. :)

28 Haziran 2012 Perşembe

Onunla mı, Onsuz mu ????


Zaman, aşkın en büyük düşmanlarından biridir hiç kuşkusuz...İlk çağlardan beri, zamana direnen aşklar değerlidir.Hepimiz hikayelerini duymuşuzdur; Leyla ile Mecnun'un, Ferhat ile Şirin'in...
Bu çağda ise aşkımızın büyüklüğünü ölçecek kadar zamanımız bile olmuyor maalesef. :) Hayat gailesi denen koşuşturmada ve ilişki içindeki tartışmalarda, anlaşmazlıklarda zaman su gibi akıp geçiyor.Mutlu zamanlarda var elbet, ama aklınızda hep sorular, şüphe ve endişeler...

İşte en önemli soru; "Onunla mı, yoksa Onsuz mu?" Her zaman ikileme düştüğünüz sorunun yanıtını bulmanız için size yardımcı ve kendinize sormanız gereken bir kaç soru hazırladım.Bakalım onunla devam mı etmeli, yoksa onsuz hayata mı alışmalı?Cevabı sorularda gizli... :)

"Sadece onu mu düşünüyorum?"
Bazen iki kişi asla yalnız değildir.Sebebi her ne olursa olsun, gerçek aşk, onunlayken dünyayı sildirir, başkası aklınıza gelse bile bu, çabucak sönecek bir düşüncedir.Eğer birlikteyken tamamen onunla oluyor ama yalnızken başkasını düşünüyorsanız, size tavsiyem kendinizi onun yerine koyun.Gerçek bir aşka sahipken, ister misiniz sevdiğinizi bir başkasıyla, sadece düşüncelerinde dahi olsa, paylaşmayı???

"Yalnızlıktan mı korkuyorum?"
Kendinize yetemeyecek kadar sıkılgan ve huzursuzsanız, yanınızda sürekli olan birini istersiniz.Ve yaşam enerjinizi ondan almaya çalışırsınız.Yalnız kalmamak için onunla birlikteyseniz, en kötü ihtimalle yalnızlık korkunuz zamanla alışkanlığa dönüşür.Herkesin aşkı kendine özeldir.Önemli olan tercihlerinizin farkında olmanız ve kendinize bile bile yalan söylememenizdir.

"Kendime vereceğim değeri ondan mı bekliyorum?"
Bazen birini elde etmeyi takıntı haline getirirsiniz, onun size aynı şekilde tutkuyla aşık olmasını beklerken yıllar geçer.Karşınızdakinin kim olduğu sizin için çokta önemli değildir.Önemli olan, onun sizi sevdiğini bilmenizdir.Bazen kendinizi değerli bir noktada görmek isteriz ve bunun için bir başkasının bakışına ihtiyaç duyarsınız.Kendinizi sevseniz, karşınızdakiyle iktidar, kazanan, kaybeden oyununa girmeseniz ve bunlar olmadan aşık olsanız???İşte o zaman yaşadıklarınız biraz daha gerçeğe yakın ve masum olabilir sanki...

"Çevresi ve parası olmazsa yine de sever miyim?"
Erkek arkadaşınızın çevresi çok geniş ve artık sizinde oldukça geniş bir arkadaş çevreniz oldu.Ayrıca maddi durumu oldukça iyi olduğu için sizi sürekli pahalı restorantlara götürüyor, pahalı hediyeler alıyor, arabasıyla gezdiriyor...Tüm bunlar sizin çok hoşunuza gidiyor.Peki düşünün bakalım, o bunların tümünü yitirirse de yanında sizi görebilecek mi aynı mutlulukla?!Eğer yaşadığınız gerçek ve saf bir aşk ise, sevgiye evrilip tüm engelleri birlikte aşabilirsiniz.Ancak durum böyle değilse, her şey pırıltısını çabuk yitirecektir.Neye sahip olduğu, kimi tanıdığı, size neler sunabildiği ile değil, sırf o olduğu için onu severseniz uzun ömürlü bir aşka sahip olabilirsiniz.

"Hayalimde yarattığım erkeğe mi benziyor?"
Her genç kız hayallerinde, görmek ve yaşamak istediği bütün güzellikleri ve mutlulukları barındıran bir erkek hayal eder.Belirlediğiniz özelliklerden bir kaçına sahip birini bulunca da, hemen o hayallere oturturuz onu.Bazen hayal kurma işini abartırsınız ve aşık olduğunuza o kadar çok inanmak istersiniz ki, ciddi bir yanılgaya düşersiniz.Karşınızdaki kişiye gerçekçi olarak bakın.Sonra da ona mı yoksa onunla hiç ilgisi olmayan kurgusal birine mi aşık olduğunuzu anlamaya çalışın.


"Araya zaman girince unutuyor muyum?"
Zamanın kalbinizin kimin için attığını söyleyen fısıltılarına kulak verin.Önemli olan zamanın aşkınız üzerinde nasıl bir rol oynadı ve sizin buna ne kadar teslim olduğunuzdur.

"Onun bana aşık olmasını mı seviyorum?"
Bazen başkasının kırdığı bir kalp, kendisini çok seven birinin yanında rahatlamaya, yaralarını iyileştirmeye çalışır.Bazen de egolar okşanmak ister ve birinin size aşık olması ilaç gibi gelir.Tüm bunlar normaldir, ancak aşık olmadığınızı bile bile kendinizi yüksek sesle bu aşka inandırmaya çalışmayın!!!


"Onun için zorlukları göze alır mıyım?"
Gerçek aşklar bir çok engelle büyük bir cesaretle savaşır.Ailelerin istememesine direnir, arkadaşların sevgiliden hoşlanmamasına karşı çıkar, parasal sorunları birlikte atlatır, ayrılık düşünüldüğünde sabırla bekler.Önemli olan ilişki süresince elinizden geleni yapmış olmanızdır.Böylece ilişkiniz bitse bile acısı tatlısı ile birlikte gerçek bir aşk yaşamış olduğunuz için kendinizi daha tam, doygun ve mutlu hissedersiniz.

"Onu affedebiliyor muyum?"
Gururunuz ağır bastığında bile, ondan ayrı kalmanın acısı sizi harap ediyorsa, sırılsıklam aşık olmuşsunuz demektir.Bu nedenle değişime teslim olmak, aşkınızın sapına kadar gerçek olduğunun bir başka ispatıdır.

Sevgiyle ve sevdiğinizle kalın...  :))

27 Haziran 2012 Çarşamba

İlişkilerde Etkili İletişimin Sırları

Bir ilişki için en önemli unsurlardan biri hiç kuşkusuz ki iletişimdir.Birlikteliğinizde partnerinizle etkili iletişim kurdukça birbirinize olan bağlılığınız bile artıyor.
Peki etkili iletişimin sırları nelerdir?
Sıklıkla yaşanan iletişim sorunlarına nasıl çözümler yaratabiliriz?

Şunu kesinlikle bilmelisiniz ki, etkili iletişim olmadıkça hiç bir ilişki sağlıklı yürümez ve zamanla çok sevdiğiniz insandan nefret eder duruma gelebilirsiniz.
İşte partnerinizle iletişim kurarken sıklıkla düştüğünüz tuzaklar...



Karşınızdakini parmağınızda oynatmak için kurulan iletişim;
Bazen sırf kendi idtediğimizi elde etmek için, istediğimiz zaman karşımızdakinin bu isteğimize cevap verip veremeyeceğini düşünmeksizin iletişim kurarız.Karşımızdaki kişinin kendini kötü hissetmesi için surat asar, dudaklarımızı sarkıtır, tehditler savurur, yüzüne gülerek kandırır ya da elimizden ne gelirse onu yaparız.Bu türden etkileşim, geçici olarak etkili olsa da ilişkinin uzun vadedeki sağlığı açısından yıkıcı bir etkiye sahiptir.Bundan vazgeçin.Onun size sağlayabileceklerine saygı gösterin.İstediğinizi size veremezse, kendiniz halletmeye çalışın ya da karşınızdakine tatlı dille anlatmaya çalışın.



Aldatmak için kurulan iletişim;
Bunun bir çok ilişkiyi mahveden, en tehlikeli iletişim yolu olduğunu söylememe hiç gerek yok sanırım...Yalanlar, abartmalar, oyunlar, kısacası her türden aldatma biçimi kafa karışıklığına ve kalp ağrısına yol açar.İlişkiyi derinden sarsarak, en sonunda derin bir güven boşluğuna sebep olur.Bunun ne kadar tehlikeli olduğunun bilincine vararak, hemen buna bir son verin.Dürüst ve açık olduğunuz sürece karşınızdakinin hile ve yalanlarını da kabul edemez hale geleceksiniz.İlişkinizde açıklığa ve her şeyi sezen keskin bir göze sahip olacaksınız.







Çelişkili mesajlarla kurulan iletişim;
Çelişkili mesajlar derken, söylediğinizle yaptığınızın birbirini tutması ve karşınızdakini kandırmanızdan bahsediyorum.Bu alışkanlık ya sözlerle ya da davranışlarla söz verme ve bu sözü tutmama şeklinde olabilir.Çelişkili mesajlar çok fazla kafa karışıklığına yol açar.Karşınızdaki kişinin davranışlarına çok dikkat edin.Çoğu zaman davranışlar, sözlerden daha çok gerçeği yansıtır.Davranışları sözlerini yalancı çıkarıyorsa, söylenenleri dikkate almayın.Onun kendi içinde çelişkili olduğunu, belki de kişilik bölünmesi yaşadığını bilin.Sizi de kötü hissettirmesine izin vermeyin.







Bunların dışında da özellikle kavga ettiğinizde her zamankinden daha çok anlaşılmak isteriz.Fakat sözcükler bize geri gelen oklar gibi geri döner.Bu nokta da yapılan en büyük hatalar ise, haklı olduğunuz konusunda ısrar etmek ve karşınızdakinin yanlış olduğunu kanıtlamak istemek, karşınızdakinin açıklamalarını duymamak ve sürekli suçlamaktır.
Ve sonuç genellikle hüsrandır.Bırakın, onun düşünceleri de sizin iletişim filtrenizden geçsin ve karşılıklı bir anlayış köprüsü kurun.

Sevgiyle ve sevdiğinizle kalın... :)

25 Haziran 2012 Pazartesi

Romantik Erkek Olmak Ya da Ol(a)mamak ...

"İşte bütün mesele bu." diyesi geliyor insanın. :) 
Nasıl romantik olunur? Romantik olmak ya da olamamak, çoğu erkeğin ortak sorunudur diyebiliriz aslında...Genelde sevgililer gününde ya da yıldönümlerinde akıllarına bir parça romantik dokunuş gelen erkeklerin işi gerçekten zaman zaman çok zor olabiliyor.Fakat romantik olmak sadece sevgililer gününe özel bir durum değildir.Sevgiliniz ya da eşiniz yılın diğer tüm günlerinde de özel davranışlar ve hareketler isteyebilir.Bu davranışlarda ilişkinize renk katacaktır, emin olun. ;)


Ciddi bir ilişkide ya da evlilik içerisinde romantik olmak göz ardı edilemeyecek kadar önemlidir ve adeta iki insanı bir arada tutan tutkal gibidir.

Romantik bir jest eşinize veya sevgilinize ilişkinizde belki de en önemli şeyi hatırlatır; sevdiği erkeğin kendisini düşündüğünü ve onu kaybetmemek için elinden geleni yaptığını...Minik bir jestle yüzlerce kelimenin anlatabileceğinden çok daha fazla şeyi ifade edebilirsiniz.

Romantizmin, hediyeler ve lüks restoranlar için çok para harcamaktan geçtiğini düşünmek büyük bir yanılgıdır.Çoğu zaman ufak tefek jestler ve ilgi gösterişleri romantik erkeği ilgisiz erkekten ayırt eder!
Ve bu minik jestlerle eşinize şu mesajı verirsiniz: "Benim için çok özelsin, önemlisin ve seni mutlu etmek istiyorum."

Dolayısıyla sevdiğiniz insanı önemsemeli ve bu tarz hareketleri de hayatınızın düzenli bir parçası haline getirmeniz gerekmektedir.Yani her şey sevgililer günü, doğum günü, yıl dönümünden ibaret değil... :)

Ne yaparsam yapayım romantik biri olamıyorum diyorsanız, ki bence içinizdeki aşkı rahat bırakıp biraz ince düşünürseniz kolaylıkla karşınızdakini mutlu edebilirsiniz, işte sizlere mini mini tavsiyelerimmm... :))

  • Sevgilinize ya da eşinize özel bir akşam yemeğini de siz hazırlayın.
  • İltifat etmekten çekinmeyin.Sadece "Bugün çok güzelsin." demeyin ve biraz spesifik olun, yeni saç stilini ya da yeni aldığı bir eşyasını fark ettiğinizi belli edin.Kendisiyle ilgilendiğinizi düşüncektir.
  • Duygularınızı ifade edin."Nasılsa sevdiğimi biliyor." diye düşünmektense, küçük bir notla yada beklemediği bir anda attığınız bir mesajla duygularınızı daha içten hissedecektir.
  • İlgi gösterin.Eşinizin ya da sevgilinizin televizyon izlerken, alış veriş yaparken, yürüyüş esnasında söylediklerine ve ilgi alanlarına kulak verin.Örneğin "Kitap okumaktan çok zevk alıyorum." dediğinde bunu unutmayın ve beklemediği bir anda ona, içine minik notlar iliştirdiğiniz bir kitap hediye edebilirsiniz.
  • Elini tutun.Minik bir dokunuşun nasıl büyük etkiler yarattığını tahmin bile edemezsiniz.
  • Fotoğraflarınızdan bir albüm hazırlayın.En unutulmaz anları dondurduğunuz bu fotoğraf kareleriyle geçmişte birlikte yolculuk yapmak, aranızdaki bağları da güçlendirecektir.
  • Vücut dilinizi doğru kullanın.Tiyatroda, restoranda vaya arkadaşınızın evinde otururken kolunuzu sevgilinizin ya da eşinizin sandalyesine koyun.
  • Eğlenceli bir randevu organize edin.Senelerdir evli de olsanız sevgili de olsanız, farklı bir şeyler yapmak için eğlenceli bir organizasyon düzenleyin.Kadınlar erkeklerin plan ve organizasyon yapmasından çok hoşlanırlar.
  • Ona sarılın.Her hangi bir nedeni olmadan gün içerisinde ona sarılın ve öpün.
  • Sevgilinize komik ve ya esprili bir kartpostal gönderin.Yüzünü güldürmek istemez misiniz? :)
  • Sevgilinize yada eşinize onunla gurur duyduğunuzu hissettirin.Arkadaş ortamlarında şaka bile olsa küçümsemek yerine nasıl bir kadına sahip olduğunuzdan bahsetmek daha gurur verici olacaktır.

Gibi gibi gibi... Gerisi sizin hayal gücünüze kalmış tabiiki...Ama hayatınızın kadınına sahip olmak sadece lafla olmaz beyler, icraat lazım unutmayın. :)))
Sevgiyle kalın...

22 Haziran 2012 Cuma

Aldatmaların Perde Arkasındaki 1 Numaralı Neden !

Bu sefer biraz daha erkeklere yönelik bir araştırmadan bahsetmek istiyorum.Günümüz ilişkilerine bakıldığında, erkeklerin aldatma sebeplerinin ilki "cinsel tatminsizlik" diye düşünür bir çoğumuz...Fakat yanılıyormuşuz!Peki öyleyse soruyorum;
"Neden aldatıyoruz?"
Ya da "Neden aldatılıyoruz?"


Yabancı bir internet sitesi tarafından yapılan araştırmaya göre, 1.200 psikoterapist, danışman, yaşam koçu ve diğer profesyoneller tarafından derlenen sonuçlarda ortaya çıkan manzara aslında hiç de şaşırtıcı değil.Araştırma, erkeklerin cinsel tatminden çok, ilişkilerinde iletişim bozukluğu yaşadıkları zaman iletişime geçecek yeni birilerinin arayışına düştüklerini ortaya koyuyor.
Araştırmaya katılanların % 50'si, teknolojinin aldatmayı kolaylaştırdığını söylüyor.
Sitenin uzmanları aldatmayı engelleyecek 2 faktör olduğunu söylüyorlar.Bunlardan biri çiftlerin ilişkide birbirlerine değer vermeleri, diğeri ise iyi bir iletişim içinde olmaları.

Ne demişler, insanlar konuşa konuşa anlaşır, değil mi... :)))

21 Haziran 2012 Perşembe

Aşk , fiziksel bir hastalık-MIŞ !

Dünya Sağlık Örgütü, aşkın zihinsel bir anormallik olduğunu belirtti.
Aşk artık "alışkanlık ve çekicilik hastalığı" olarak tanımlanıyor.Günümüzde de, yaptığım gözlemlerde, ilişkilerin artık "Ayrılmak istiyorum ama yapamıyorum." boyutuna geldiği açıkça görülüyor maalesef.



Bilim adamları aşkın, obsesif-kompulsif bozuklukla (saplantı-zorlantı bozukluğu / anksiyete bozukluğu) karıştırılabileceğine dikkat çekiyor.Ayrıca kişinin aşkı tanımlamave ona göre davranış biçimi sağlığının da göstergesi...
Aşk acısını en çok duygusal olarak çekmeye meyilli, melankolik insanlar yaşıyor.Aşkın tedavisi yok! Bu sorun bazı durumlarda bir psikolog yardımını gerektirebiliyor.
Aslında uzmanların aşkın neden bir sorun olduğunu düşünmelerine ve inanmalarına şaşmamak gerekir.Günümüzde öyle durumlar oluyor ki, maalesef çok üzücü sonuçlarla karşılaşabiliyoruz.



20 Haziran 2012 Çarşamba

Nasıl Bir Flörtçüsünüz ??? :)

Flört dönemi, ilişkilerin en sevdiğim ve genelde kadınların ilişki içerisinde en mutlu oldukları anları kapsıyor.Hani şu erkeklerin olduğundan milyonlarca kat daha kibar oldukları, karşınızda ne yapacaklarını bilemedikleri ve her an sürprizlerle karşılaştığınız dönemlerden bahsediyorum.


Peki nasıl bir flört size daha uygun? Nasıl bir flörtçüsünüz?
Nasıl flört edilir? 

Hepsinin cevabı testin sonuçlarında gizli...
İşte sorular... :))
1- Bir partiye davetlisiniz. Ama ne giyeceğiniz konusunda kararsızsınız. Aklınızdan geçen düşünceler…

a-    Gelecek misafirlerin kim olabileceklerini ve nasıl rahat giyinebileceğimi düşünürüm.

b-    Göze çarpmalı ve mutlaka fark edilmeliyim. Ona göre kıyafetler seçerim.

c-    Kim gelirse gelsin, kendimi her zaman nasıl rahat hissediyorsam öyle giyinirim.

2- Önünüzde uzun bir hafta sonu var, programınız nasıl olur?

a-    Hafta sonu sayesinde işlerimi yoluna koymaya fırsatım olur. Ofiste birikmiş dosyalarımı getiririm.  

b-    Evde arkadaşlarımla yemek yaparım. Keyfim olursa sinema, tiyatroya giderim veya sergi gezerim.

c-    Çılgın kıyafetler giyer ve kendimi bir partiye atarım. Feneri nerede söndüreceğimi kim bilir?

3- Bir bara girdiniz ve hayalinizdeki adam karşınızda. İlk sözünüz ne olur?

a-    Merhaba

b-    Burada ne işiniz var? Benim evim daha rahat, isterseniz oraya gidelim…

c-    Sizden çok hoşlandım, bir bira ısmarlayabilir miyim?

4- Yine bir partidesiniz ama karşınızda sizinle hiç İlgilenmeyen bir adam duruyor. Dikkatini nasıl çekersiniz?

a-    Göz teması kurmaya çalışır ve benimle konuşmasını beklerim.

b-    Peçeteden bir uçak yapar, içine küçük bir not yazar ve ona doğru gönderirim.

c-    Beklemenin ne anlamı var ki? Yanına giderim ve dans pistine çekiveririm.

5- Yeni flört etmeye başladınız ve bir şekilde onun çekim alanında hissediyorsunuz kendinizi. Bunun nedeni ne olabilir?

a-    Kendimi ona her şeyimi anlatacak kadar yakın hissetmemden kaynaklanabilir.

b-    Onda çok sevdiğim bir espri anlayışı var.

c-    Görünüşü ve enerjisi beni kendine çekiyor.

6- Hayalinizdeki adamla bir tren yolculuğunda tanıştınız. Ama o Antalya’da oturuyor, siz İstanbul’da. Bir hafta sonra sizi ziyaret edecek, nerede uyuyacak?

a-    Tabii ki otelde kalır, başka türlüsünü istemem.

b-    Herhalde bende kalacak. Yoksa neden davet edeyim ki?

c-    Misafir odasında koltukta yatsın, sonrasına bakarız.

7- İlk randevunuz romantik bir restoranda. Hangi kompliman sizi en çok sevindirir?

a-    Bu akşam her şey çok mükemmel, sen de tabii.

b-    İnanılmaz seksi görünüyorsun.

c-    Sana karşı hareketlerimi daha önce hiç kimseye hissetmedim.

8- En umulmadık bir anda sevgilinizle birlikte onun eski arkadaşıyla karşılaştınız. Ve iki sevgili sohbete başladı. Tepkiniz ne olur?

a-    Sinirli görünmemeye çalışırım. Evde nasıl olsa intikamımı alacağım.

b-    Olayı konuşarak halletmeye çalışırım.

c-    Dişlerimi ısırır, sinirimin geçmesini beklerim.

9- Yeni sevgiliniz gittiğiniz partide bir başka misafirle ilgileniyor. Tepkiniz ne olur?

a-    Ben de çevreme alıcı gözüyle bakarım.

b-    Sohbetlerine ortak olurum ve kim kime aitmiş belli ederim.

c-    Biraz kıskanırım ama yine de renk vermem.

10- tanıştığınızdan kısa bir süre sonra sevgiliniz 8 haftalığına yurt dışına iş gezisine gidiyor. Sizi hatırlaması için yanına ne hediye verirsiniz?

a-    Çok ucuz olmayan ama baktığında hep beni hatırlatacak bir mücevher.

b-    En fazla yolda yemesi için biraz çikolata. Fazla kilo almasın.

c-    Bana bir şekilde geri getirmek zorunda olduğu kişisel bir şey….

DEĞERLENDİRME

Tablodaki puanları toplayın ve ne kadar flörtöz olduğunuzu bulun! :))

1-    A-0    B-5   C-3

2-    A-1    B-3   C-5

3-    A-2    B-5   C-3

4-    A-2    B-3   C-5

5-    A-5    B-2   C-3

6-    A-0    B-5   C-2

7-    A-2    B-5   C-3

8-    A-3    B-5   C-0

9-    A-5    B-3   C-0

10-    A-3    B-0   C-5



9-25 Puan Arası - ÇEKİNGEN

Hiç abartmaya gerek yok, flört alışkanlığınız ne kadar çekingen olduğunuzu gösteriyor. Kaçamak ilişkiler veya yüzeysel maceralar sizi sadece rahatsız ediyor. Geleceği olmayan bir ilişkiye rüyanızda bile girmezsiniz. Bu yüzden sizin için asıl önemli olan doğru adamı bulmak. Bu romantik tarz da çoğu zaman birine açılmakta zaman kaybetmemize nende oluyor. Ama bir kere karşınızdakine güvendiniz mi, o size acı verecek bir biçimde hayal kırıklığına uğratana dek ona bağlı kalıyorsunuz. Şunu bilmelisiniz ki; insan bir başkasıyla önündeki 10 yıl birlikte olması gerekmeden de samimiyet kurabilir. Hatta rahat bir ilişki, kim bilir belki günün birinde şansın da eklenmesiyle gerçek bir ilişkiye dönüşebilir. Büyük ihtimalle spontan olarak bir başkasıyla ilgilenmek sizi ilgilendirmiyor. Flört konusunda alıştırma yapmak için size internet üzerinden arkadaşlık sitelerini tavsiye ederiz.

25-40 Puan – EKSPERSİNİZ

Flört etmek için yaratılmışsınız. Sizin için herhangi bir toplulukta karşı cinsle kontağa geçmek hiç de zor değil. Birisiyle ilgilendiğinizde, mutlaka sempatik ve nazik bir şekilde ilgi çekmeyi başarıyorsunuz. Zor durumda kalsanız bile, bunun üzerinden mantıklı ve pratik olarak gelmeyi biliyorsunuz. Diyelim ki yaş tahtaya bastınız, o zaman da espri yeteneğiniz ve dürüstlüğünüz işin içinden kolayca sıyrılmanızı sağlıyor. Aslında sizin için önemli olan hayalinizdeki partneri bulmak. Eğer bu flört yeteneğinizle hala hayalinizdeki adamı bulamadıysanız, bu olsa olsa siz böyle istediğiniz içindir. Başka türlü olamaz. Size en iyi nerede flört edilir diye akıl vermek açıkçası kimsenin haddine düşmez! Siz zaten gittiğiniz her yerin kraliçesisiniz.

40-50 Puan – FLÖRT ARSIZI

Flört etmek sizin için sanki bir hobi. Beğendiğiniz birini gördüğünüzde onunla yakın olarak ilgilenmekten kendinizi alamıyorsunuz. Bulunduğunuz toplulukta ilgi merkezi olmayı seviyorsunuz. Dikkatleri üzerine çekmek ve ciddiye alınmak sizin için nefes almak kadar gerekli. Eğlenmek için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyorsunuz. Sınır veya tabu sözcükleri yok! Örneğin partide hayalinizdeki adamla karşılaştığınızda ona bir kırmızı şarap ısmarlamak veya yanında partneri varsa onu bir şekilde tuvalete kilitlemek, hiç de yapamayacağınız bir şey değil. Kırık kalpleri de sarmakta ustasınız. Sizin için bir ilişki 48 saat veya 3 ay sürmüş, hiç fark etmez. Etrafınıza neşe saçmanız elbette çok güzel ama bu uçarı davranışlarla insanların duygularını incitebileceğinizi asla unutmayın. İyisi mi sizinle aynı duyguları paylaşan, aynı espri anlayışını taşıyan kişilerle ilişki kurmaya çalışın.

Sizlerden önce hemen testi çözdüm ve sonucumu açıklıyorum; ben ekspermişim... :))) Yani gittiğim her yerin kraliçesi olduğumu söylüyor test. :)))))
Peki ya siz ??? Test sonuçlarınızı merakla bekliyorum...

"İnsanoğlu Çok İyi Bir Senarist !"

Geçenlerde elime ulaşan bir yazı karşısında dehşete düştüm.Gerçekler bazen insanın yüzüne bu denli çarpmalı sanırım. :)
Dr. Erkan Sarıyıldız'ın "kurgu hastalığı" konulu yazısında, aslında insanların hayatı kendilerinin yazıp kendilerinin oynadığından bahsediliyor.


Sarıyıldız, her gün yeni bir oyun, yeni bir gizem, kendi kendini kandırma çalışmaları, "olmaz ben değişmem" sabotajları arasında ilerlerken bir özelliğimizi daha ortaya çıkarıyor.
İnsanoğlu çok iyi bir senarist!
Sarıyıldız'ın da bahsettiği gibi, öyle ilginç varlıklarız ki, kendimiz yaratıp kendimiz kandırıp kendimiz acı çekebiliyoruz.Bizler gerçekten olmamış bir şeyi, oluyormuşçasına gerçek bir kurguyla yaratıp,sonrada olmuşundan çok daha büyük acılar içine girmeyi çok seviyoruz.Ve bu yarattığımız dünya ne kadar saçma olursa olsun, sürekli aynı şeyi yapıyoruz.

İnsanları, olayları kendi içimizde oluşturduğumuz sanal gerçeklikler içinde rollere koyup onların haberi olmadan yapmış ve ya olmuş olabileceğini düşündüğümüz şeyler için yargılayıp, hatta cezasını da kesip kendimizi acılara sürüklüyoruz.
"Yok artık!" dediğinizi duyar gibiyim ama bakın örnekler size de hiç yabancı gelmeyecek.

Yeni çıkmaya başlamışsınız, çok keyiflisiniz, her an sesini duymak ve yüreğinizde uçan kelebeklerin yere inmemesini sağlamak üzere onu hissetmek istiyorsunuz.Hani şu "Önce sen telefonu kapat, yok yok sen kapat." dönemlerinden bahsediyorum. :) Tam her şey yolunda giderken bir gün sabah attığınız mesaja soğuk bir cevap alıyorsunuz, gün boyu ne mesaj ne de bir zil sesi ve hemen senarist işe başlıyor;

"Kesin bana olan aşkı bitti, şimdi arkadaşım dediği o kızla / çocukla görüşüyordur.Zaten o kızı / çocuğu gözüm hiç tutmamıştı.Akşam telefonu kapatırken sesi de hiç içten gelmiyordu..." bla bla bla diye uzar da uzar bu senaryolar ve sizin berbat bir gün geçirmenize neden olur.Çok tanıdık düşünceler değil mi???

Gerçekte sevgiliniz o gün iş yerinde çok yoğun bir gün geçirdiği için ve toplantıları nedeniyle sizi arayamamıştır.Ama artık sizi önemsemediğinden tutun da, aldattığına ya da sizi terk ettiğine kadar binlerce senaryo yazabilirsiniz.

Eminim okuyunca komik geliyordur, ama inanın bunu her gün her an yapıyoruz.Olmamış şeyler yüzünden kendimize acı çektirmek bizim hamurumuzda var sanki...Yani gerçeği araştırma zahmetine girmeden, sadece kurgulamayı seçiyoruz.Yani geçirdiğimiz anların muhteşemliğini kaçırıyoruz.

Eğer bu denli senarist düşünmeye alışmış bir zihniniz varsa, daha acı dolu günler sizi bekliyor demektir.

Ama sizler de bundan rahatsızsanız, kendinizi durdurmanın zamanıdır."O bana niye öyle baktı, kesin ..................." , "Beni aramıyor, kesin .........................." , "Eskisi gibi davranmıyor, kesin ................" gibi cümlelerinizdeki noktalı alanları, söz konusu kişiyle dürüstçe konuşmadan doldurmayın.Hatta hiç bir zaman doldurmayın.Kendinize acı çektirmek sadece sizi etkileyen bir durum değil, hem çevrenizdeki insanları hem de sosyal hayatınızı etkileyen bir durumdur.

Şunu unutmayın, ne oluyorsa iyi oluyordur ve doğru oluyordur.Seçimlerimizin ve yaşam tarzımızın sonuçlarını yaşıyoruz.Gerisi senaryo ve kurgudan öteye geçmez maalesef.

Zihninize "dur" demeyi öğrenin...

Sevgiyle kalın. :)

19 Haziran 2012 Salı

Memorial Hastanesi Geleneksel Pikniği & İlişkiye İlişkin :)

Tatil dönemine girdiğimde en çok eğlendiğim günlerden biriydi sanırım, Memorial Hastanesi bünyesinde organize edilen piknik...
Sarıyer'de, yeşilin en yoğun ve en canlı olduğu, hijyenik koşullarda rahatlıkla piknik yapabilme imkanı bulabileceğiniz Korupark'taydık.Korupark Sarıyer 'de düğünden nişana, piknikten sabah kahvaltısına kadar doğanın içinde kendinizi kaybetme olanağı sağlamışlar.
İstanbul'un göbeğinde de yeşil alandan ve temiz havadan bahsetmek mümkünmüş, bunu görmüş oldum açıkçası... :))



Memorial Hastanesi bünyesindeki; Okmeydanı ve Ataşehir'deki hastanelerden, bir de Hizmet Hastanesi'nden personellerin katılımıyla eğlenceli bir haftasonu geçirdik.
Sabah kahvaltısı ve öğle yemeği için hazırlanan açık büfelerin tadını çıkartırken, iş yoğunluğunun yarattığı stresten bir nebze uzaklaşan sağlık personelleri çeşitli etkinliklerde görev aldı.Düzenlenen çuval yarışması izleyenleri güldürürken, kimileri de voleybol ya da futbol oynayarak eğlencelerine devam ettiler.




 Personel yakınlarınında davet edildiği etkinlikte, gelen küçük misafirler içinde palyaçolar görev başındaydı.Bir an yüzlerindeki gülümsemeyi kıskanıp aralarına dalmak istediğimi itiraf edebilirim artık sanırım... :))))
Personeller çeşitli aktivitelere katılırken, kendi eğlencelerini kendileri yaratanlarda boş buldukları masalarda okey, tavla ve kağıt oyunları oynayarak eğlendi.Eniştemde bu personellerden biri olduğu için maalesef işin servis kısmıda bana kaldı. :))





Ve tabi ki bu güzel alanda yürüyüş yapmadan olmazdı...Palmiye ve çam ağaçlarının yanı sıra çeşitli meyve ağaçlarınında bulunduğu alanda bir ömür yaşabilirsiniz. :)

Minik Batuhan'ımıza da temiz hava iyi gelmiş olmalı, gün boyu kıpır kıpırdı.Maşallah benim bitanemeeeee... :))))

Bu güzel günün sonunda servis araçlarına binip evlerimize döndük.
Sizlere tavsiyem bu doğa harikası yeri görmek için mutlaka Sarıyer'e uğramalısınız.Piknik alanlarının yanı sıra sabah kahvaltısına gelen misafirler için hazırlanmış masalarda hiç pişman olmayacağınızdan eminim.
Gidip bu yeşil alanda bütün stresinizi atmalısınız... :)))

Neler Yaptım, Neler Ettim ???

Yaklaşık 10 günlük aradan sonra tekrar sizlere kavuştum sonundaaaaa... :)) Okulun kapanmasıyla, sınav stresinden uzakta, yorucu ders koşuşturmacasını geride bırakıp 2 haftalık kısa ama etkili bir tatile yelken açmıştım.Bu 2 haftada neler oldu neler...


İlk olarak bronzlaşma derdine düşüp yazlığa gittim.İstediğim renge ulaşamasam da artık bronzlaşmış ve denizin keyfini doyasıya çıkarmış durumdayım. :)

Sonrasında 12 yıllık arkadaşım, kardeşim, komşum, sırdaşım, can dostum ve çok sayıda takipçisi olan Moda Meleğimmm evlendi... :)) Mine'nin kınasıydı, düğünüydü derken dağıldım gittim zaten.Klasik kadın telaşeleri "Ne giysem?, Saçlarımı nasıl yaptırsam?, Makyajımı nasıl yapsam?..." derken evlendirdik birtanecik arkadaşımı...Tam bir melek gibiydi o akşam canım benim, mutluluğu bir ömür sürsün ve o kadar çok gülsün ki yanakları buruş buruş olsun gülmekten diye temenni ediyorum buradan... :)))

Bütün bu mutlulukları paylaşırken bir de güzel bir organizasyona dahil oldum.Memorial Hastanesi'nin düzenlediği piknik nedeniyle Sarıyer'deki Koru Park 'a gittim.İnanılmaz doğasıyla ve iyi planlanmış organizasyonuyla tek kelimeyle harika bir gündü.Diğer ayrıntıları bu konudaki postumda en güzel fotoğrafları ve anılarıyla paylaşacağım.

Veeee işte size son günlerdeki "en"lerim... :))

EN SON OKUDUĞUM KİTAP: Kim Gruenenfelder - Umuda Yolculuk
EN SON ALIŞ-VERİŞİM: Stradivarius Lacivert Platform Topuklu Ayakkabı
EN SON GİTTİĞİM MEKAN: Haliç Kongre Merkezi (Mine'nin düğünü için) :))
EN SON DİNLEDİĞİM ŞARKI: Can Gox - My Woman
SON GÜNLERDEKİ EN FAVORİ YEMEĞİM: Salatalıklı Semizotu Salatası :)))
EN BÜYÜK MUTLULUĞUM: Birtanecik arkadaşımın evlenmesi :)

En en en en diye uzar gider bu liste... :) Ama genel hatlarıyla şu anda stajım başlamış bulunuyor.Tatil,deniz, kum, güneş günleri geride kaldı maalesef...

Son 18 günüm kaldı... Hadi hayırlısı bakalım... :)))

10 Haziran 2012 Pazar

Sağlıklı Bir İlişki mi Yaşıyoruz ???

İlişkilerde zaman zaman mutluluklar tavan yaparken, kimi zaman da mutsuzluklarla baş etmek zorunda kalabiliyoruz.Olmak istediğimiz yerde miyiz, değilsek neden buradayız diye sorgulamaktan da geri kalmıyoruz çoğu zaman...

Öyleyse sizlerle sağlıklı bir ilişkinin kriterlerini paylaşmak istiyorum.Bakalım sevdiğimiz insanla yaşadıklarımız ve geleceğe taşımak istediğimiz bu "büyülü aşk" ne kadar sağlıklı???

  • Eşiniz size güveniyorsa ve siz eşinize güveniyorsanız,
  • Size davranılmasını istediğiniz gibi birbirinize davranıyorsanız,
  • Karşılıklı olarak birbirinizin farklı ilgi alanlarını ve fikirlerini kabul ediyorsanız,
  • İlişkide kendinizi güvende hissediyorsanız,
  • Birbirinizin arkadaşlarına saygı gösteriyor, onlarla zaman geçirmeniz için karşılıklı olarak birbirinize destek veriyorsanız,
  • Önemli kararları birlikte alıyorsanız,
  • Birbirinizden uzakta zaman geçirmenizi anlayışla karşılayabiliyorsanız,
  • Karşılıklı olarak hatalarınızı kapatmak zorunda kalmıyorsanız,
  • Birbirinize farklı aktiviteler konusunda destek oluyorsanız ve hedeflerinize ulaşabilmeniz için güç verebiliyorsanız,
  • Karşılıklı olarak birbirinizi olduğunuz gibi sevebiliyorsanız,
  • Karşılıklı olarak düşündüklerinizi ve neden böyle düşündüğünüzü açıkça söylemekten çekinmiyor ve fikirleriniz uymasa dahi saygı gösterebiliyorsanız,
  • Aranızda hem arkadaşlık hem de cinsel çekim varsa,
  • Haftanın 7 günü 24 saati birlikte olmak zorunda değilseniz,
  • Birbirinizi cinsel ilişki anlamında zorlamıyor ve istemediğiniz şeyler konusunda ısrarcı davranmıyorsanız,
  • İlişkinizde mutlu olduğunuz zamanlar, mutsuz zamanlarınızdan daha fazla ise,
  • Her iki tarafta kendi kararlarını alabiliyor ve eğer gerekirse bu kararları konusunda fedakarlık yapabiliyorsa,
  • Anlaşmazlıklar açık ve dürüst konuşmalar ile çözüme ulaştırılabiliyorsa,
  • Karşılıklı olarak sınırlarınızı biliyor ve nerede durmanız gerektiğinin farkındaysanız,
  • Mutlu edilmeyi beklemeden mutlu etmekten zevk alabiliyorsanız,
  • Karşılıklı olarak hatalarınızı affedebiliyor ve birbirinizi anlayışla karşılayabiliyorsanız,
  • Gergin olduğunuz zamanlarda birbirinizi sakinleştirebiliyorsanız,
  • Aranızda açılan yaraları ve kırgınlıkları karşılıklı olarak iyileştirebiliyorsanız,
  • Hatalarınızı kabul edip birbirinizden özür dileyebiliyorsanız,
  • Birlikte zaman geçirebiliyorsanız,
  • Karşılıklı olarak birbirinizi değerli ve önemli buluyorsanız, bunu birbirinize hissettirebiliyorsanız,
Sağlıklı bir ilişkiniz var demektir...Allah ayırmasın, ne diyelim... :))))


İlişkinizin Çığlıklarını Duyuyor musunuz ?

İlişkiler sona yaklaşmaya başladıklarında çığlık atarlar.Çok ilginç değil mi???
Bu çığlıkları duyarsanız, kurtarmak için bir şansınız var demektir.Ama duymazsanız, elveda demenin tam da zamanıdır artık...
Peki nasıl çığlık atar ilişkiler? 
İlişkilerin çığlık attığını nasıl duyabiliriz? 



DUY BENİ !
Sevgilinizi dinlemiyorsunuz.O konuşurken, siz başka şeylerle ilgileniyorsunuz.Ya da dinler gibi görünüp, bir an önce sözlerini bitirmesini bekliyorsunuz.Tamam, onu dinlemiyorsunuz ama ondan sizi dinlemesini bekliyorsunuz.Oysa bir ilişkide paylaşımın en önemli noktası, konuşmaktır.
Bir düşünün bakalım, kendinizi her şeyden soyutlayıp sevgilinizle baş başa en son ne zaman adamakıllı sohbet ettiniz?Siz en iyisi bir gün belirleyin ve televizyonu kapatın.Koltuklarınızı birbirine çevirin ve yüz yüze sohbet edin.Böyle bir sohbeti ne kadar özlediğinizi anlayacaksınız.



GÖR BENİ !
O sizin sevgiliniz ve siz onun yüzüne dahi bakmıyorsunuz.Sizin için güzel şeyler giyiyor, sizin için saç şeklini değiştiriyor, çoğu zaman giyim ve aksesuarlarında sizin beğendiğiniz renkleri kullanıyor.Ne yaparsa sizin için yapıyor, ama bunu bir türlü fark ettiremiyor.Herkesin bir dayanma noktası vardır.Sevgilinizi görmezlikten gelmeye devam ederseniz, sonunda elinizden kaçırırsınız.Sizin için harcadığı emeğin karşılığını görmek hakkı değil mi?!

HİSSET BENİ !
Sizi birbirinize bağlayan en önemli şey, duygularınızdır.Her an bir duygu sağanağı altında yaşayın demiyorum, ama duygularınızı ihmal etmeyin.Her şeyden önce duygularınızı ona açıklamaktan çekinmeyin.Emin olun herkesin sevildiğini duymaya ve hissetmeye ihtiyacı vardır.Ne hissediyorsanız söyleyin, ayrıca onun ne hissettiğini de anlamaya çalışın.Kendinizi zaman zaman onun yerine koyun.Siz bir çiftsiniz.Birlikte olmayı tercih etmişsiniz.O zaman kesin bir bireysellik içinde olamazsınız.Çift kişilik yaşamalısınız.

ANLA BENİ !
Herkesin en büyük derdi, anlaşılamamak...Zaten ilişkileri bitme noktasına gelmiş insanlarda hep aynı şeyi söyler, "Beni anlamıyor." Burada hem anlaşılmadığını iddia edene, hem de anlamadığını söyleyene görev düşüyor.Aslında kural basit; eğer anlaşılamamaktan yakınıyorsanız tekrar tekrar anlatmayı deneyin, eğer anlayamadığınızı söylüyorsanız partnerinizden bir kez daha anlatmasını isteyin.Kişilerin ifade tarzları sizin alıştığınız şekilde olmayabilir.Unutmayın ki, herkesin yetişme tarzı, aldığı kültür farklıdır.Hoşgörülü ve en önemlisi de sabırlı olmalısınız.

ÖNEMSE BENİ !
İlişkinizin bir kişilik yarıştırma arenası olmadığını iyice anlamalısınız.Her an sizin söylediğiniz olacak, hep sizin sözlerinizle hareket edilecek diye bir şey yok.Her zaman sevgilinizin fikrini almalısınız.İki kişilik bir hayat yaşadığınızı unutmayın.Aksi takdirde sevgiliniz önemsenmediğini düşünecektir.Takdir edersiniz ki, sizi önemsemeyen birini ciddiye almazsınız.Partnerinizle empati kurmaya çalışmalısınız.

SEV BENİ !
İşte en önemli unsur...Bir ilişkide taraflar birbirinin sevgisinden şüphe etmeye başlamışsa, ilişkinin fişini çekmenin vakti de gelmiştir.Sevginizi kendi içinizde yaşamak yerine, mutlaka partnerinize de her fırsatta göstermelisiniz.Günde defalarca "Seni seviyorum." deseniz de merak etmeyin kelimeler değerini yitirmez.Önemli olan içinizden geldiği şekliyle söylemeniz ve bunu da partnerinize hissettirebilmeniz! Unutmayın, sevginin olmadığı ve dile getirilmediği bir ilişki zaten yürümez.

6 Haziran 2012 Çarşamba

"Boşanma Oteli" mi ? O da ne ???

Evlenmek için binlerce prosedür, tonlarca adet-gelenek-görenek, davetler, masraflar, mutluluklar, gelinlik giymeler, damatlık seçmeler, şunlar bunlar derken günlerce yoğun tempoya katlanıyoruz.Hepsinin yanı sıra ömür boyu uyandığımızda yanımızda olmasını dilediğimiz kişiyle aynı evi paylaşmaya başlıyoruz.
Sonra "şiddetli geçimsizlik" adı altında ve daha bir çok sıkıntı nedeniyle ayrılmaya karar veriyoruz.Günlerce süren dava açma işlemleri, dava süreci ve boşanma kararının verdiği sıkıntılı dönemler...


Ayrılmaya karar verdiniz ve eşinizle oturup kararınızı konuşamıyorsunuz.Ya da anlaşamıyorsunuz ayrılmayı istiyorsunuz, fakat eşiniz bu konuda sizinle aynı fikirde değil.

İşte tüm bunları göz önünde bulunduran Hollandalı girişimci Jim Halfens, ayrılmak isteyen çiftlere 5 yıldızlı otelde, huzur ve konfor içinde boşanma hizmeti başlatmış.

İlk okuduğumda oldukça ilginç gelen bu haberin detaylarını da sizinle paylaşmak istiyorum.

Hollanda'nın Lahey kentinde romantik çizgiler taşıyan tarihi binasında The Carlton Ambassador Oteli, artık "Boşanma Oteli" olarak kullanılıyor.





Otelde sistem şöyle işliyor: boşanacak olan çiftler sadece bir hafta sonunu ayırıp, otelde konaklıyorlar.Çiftler birbirine yakın fakat ayrı odalara yerleştirildikten sonra, hafta sonu boyunca kendilerine emlak danışmanından, avukata ve hatta psikoloğa kadar pek çok uzman yardımcı oluyor.Mal paylaşımı ve çocukların velayeti gibi konularda kendilerine arabuluculuk görevi üstlenen avukatlar yardımcı oluyor.
Cuma günü giriş yaptıkları otelden, pazar günü artık resmen boşanmış olarak ayrılıyorsunuz.





Halfen, "Haftalar, hatta aylar sürecek yıpratıcı süreci böylece 2 güne indiriyoruz." diyor.


Ben de sadece gülerek "aman ne güzel ediyorsunuz!" diyorum.


Peki ya siz ne düşünüyorsunuz "Boşanma Oteli" için???