30 Ocak 2013 Çarşamba

Bİr Kadın Anlatıyor :

Geçenlerde bir sitede, bir kadının yaşadığı "aşksal buhranı" anlatan güzel bir hikaye okudum.Kadınların duygularıyla yaşadığı iç savaşı, erkeklerin tek-düze yaşayışlarını ve içlerindeki duygu selini anca yumurta kapıya dayandığında dışa vurduklarına dair etkileyici bir hikayeydi.
Takipçilerimle de paylaşmak istedim.Beğeneceğinizi umuyorum...


"Kocam bir mühendisti. Onunla sâkin tabiatını sevdiğim için evlenmiştim. Bu sâkin adamın göğsüne başımı koymak içimi nasıl da ısıtırdı… Gel gör ki iki yıl nişanlılık ve beş yıl evlilikten sonra bu sâkinlik beni yormaya başlamıştı. Eşimin -bir zamanlar çok sevdiğim- bu özelliği artık beni huzursuz ediyordu. İş ilişkiye gelince oldukça içli, hattâ aşırı hassas bir kadınım. Romantik anlara, küçük bir çocuğun şekere düşkünlüğü gibi can atıyorum. Oysa kocamın sakinliği, başka bir deyişle vurdum duymazlığı, evliliğimize romantizm katmaması beni aşktan almış, uzaklaştırmıştı.

Sonunda kararımı ona da açıkladım: Boşanmak istiyordum. Şaşkınlıktan gözleri açılarak ‘niye?’ diye sordu. ‘Gerçekten belli bir sebebi yok’ dedim, ’sadece yoruldum.’ Bütün gece ağzını bıçak açmadı. Düşünüyordu. Bu hâli ise hayal kırıklığımı daha da artırmaktan başka bir işe yaramıyordu: işte, sıkıntısını dışarı vurmaktan bile aciz bir adamla evliydim. Ondan ne bekleyebilirdim ki!


Sonunda Sordu:

‘Seni caydırmak için ne yapabilirim?‘ Demek ki söyledikleri doğruydu: insanların mizacı asla değiştirilemiyordu. Son inanç kırıntılarım da kaybolmuştu. ‘İşte mesele tam da bu’ dedim. ‘Sorunun cevabını kendin bulup kalbimi ikna edebilirsen kararımdan vazgeçebilirim.’ ‘Diyelim dağın tepesinde bir uçurum kenarında bir çiçek var. O çiçeği benim için koparmak, düşüp vücudunun bütün kemiklerinin kırılmasına, hattâ ölümüne mâl’olacak. Bunu benim için yapar mısın?’ Yüzümü dikkatle inceledi ve ‘Sana bunun cevabını yarın vereceğim’ dedi. Bu cevapla son ümidim de yok olmuştu.

Ertesi sabah uyandığımda evde yoktu. Boş bir süt şişesini mutfak masasının üzerine koymuş, altına da bir not bırakmıştı. ‘Sevgilim’ diye başlıyordu, ‘O çiçeği senin için koparmazdım’ Kalbim yine kırılmıştı. Okumaya devam ettim.

‘Çünkü her zaman yaptığın gibi bilgisayarın altını üstüne getirip çökerttikten sonra monitörün önünde ağladığında, onu tekrar düzeltebilmem için ellerime ihtiyacım var.’

‘Anahtarları her zaman evde unuttuğunu bildiğimden, senden önce eve varabilmem üzere koşmam gerektiğinden bacaklarıma ihtiyacım var.’

‘Arabayı kullanmayı çok sevdiğin halde şehirde hep yolu kaybettiğinden, yolu gösterebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’

‘Sâdık arkadaşının her ayki ziyaretinde sebep olduğu, karnındaki krampları rahatlatabilmem için avuçlarıma ihtiyacım var.’

‘Evde oturmayı sevdiğinden, içe kapanıklığını dağıtmak, can sıkıntını hafifletmek üzere sana şakalar yapabilmem, hikây eler anlatabilmem için ağzıma ihtiyacım var.’

Aşk;

‘Sabahtan akşama kadar bilgisayara bakmaktan gözlerinin bozulması kaçınılmaz olduğundan, yaşlandığımızda tırnaklarını kesebilmem, saçlarında -görülmesini istemediğin- beyaz telleri ayıklayabilmem, merdivenlerden aşağı inerken elini tutabilmem, çiçeklerin renginin – gençliğinde senin yüzünün rengi gibi olduğunu söyleyebilmem için gözlerime ihtiyacım var.’

‘Ama seni benden daha fazla seven biri varsa, evet o uçuruma gidip, o çiçeği senin için koparırım bir tanem.’

Baktım, mektuptaki yazının mürekkepleri yer yer dağılıyordu. Göz yaşlarım mektuba düşüyordu. ‘Mektubu okuduysan ve kalbin ikna olduysa lüften kapıyı aç canım. Çok sevdiğin susamlı ekmek ve taze sütle kapıda bekliyorum.’ Koşarak kapıyı açtım. Endişeli bir yüzle ve ellerinde sıkıca tuttuğu susamlı ekmek ve sütle kapının önündeydi. Artık çok iyi biliyordum: beni ondan daha çok kimse sevemezdi. O çiçe ği uçurumun kenarında bırakmaya karar verdim..

Bu Gerçek Aşktı.

İlk yıllardaki heyecanlar içinde görmeye alıştığımız aşkın, seneler sonra o heyecanlar kaybolup gittiğinde, huzur ve durgunluk içinde de hep var olmaya devam ettiğini göremeyebiliyoruz.Oysa aşk hep vardır. Belki artık heyecansız, belki artık romantik değil… Belki sıkıcı, tekdüze, hatta belki yüzsüz… Ama hep oralarda bir yerdedir.

Çiçekler ve romantik dakikalar ilişkinin başlaması için elbette gereklidir. Bir zaman sonra bunlar gitse de gerçek aşkın sütunu ebedi kalır.

Hayat tam da böyle bir şeydir."

5 yorum:

  1. Hoş bir hikayeymiş.

    YanıtlaSil
  2. Arada sevgiden emin olmamız lazım geliyor galiba. :)

    YanıtlaSil
  3. Bu yazı çok güzel.Çok.
    Güzel olmayan ne biliyormusunuz.Bazan gerektiği kadarını, farkında olmadan aşarak, bunu alışkanlık haline getirip içinden çıkamıyoruz.Kadının elindeki ağlama ve cevap vermeme silahı maalesef savaşı her zaman kazanıyorç.
    Ama burada kazanan hep kadın da olsa asıl kazanan ''vicdan''dır.Ve ''Vicdan insanlarda Allah korkusundandır''
    Görüntü ne olursa olsun.İllaki duygular sel olup yıkacak.Sonra o sel kendi çamurunu yıkayacak.Ama kişi yine özveriye devam edecek.Bunun adı da aşk olacak.Ben buna ancak _şapka değil- çoraplarımı çıkarırım.

    YanıtlaSil
  4. Bir kadını anlamak o kadar zor ki istiyoruz ki biz ne düşünürsek eşlerimiz bizi anlasın mutlu etsin ama bazen öyle zor oluyor ki bazen düşündüklerimizi bırak konuştuklarımızı bile anlamıyorlar.Ben bir yıldır nişanlıyım beni deli gibi sevdiğine de eminim ama hep bir eksik var vurdumduymazlık kavgamı bile duvar ile yapmak daha mantıklı geliyor bana.Ben yorulduğumu düşünüyorum artık.Belki de hata bizde erkeklerin kadınları anlaması imkansız gibi bir şey.ben her şeyi oluruna bıraktım artık.

    YanıtlaSil
  5. Bir kadını anlamak o kadar zor ki istiyoruz ki biz ne düşünürsek eşlerimiz bizi anlasın mutlu etsin ama bazen öyle zor oluyor ki bazen düşündüklerimizi bırak konuştuklarımızı bile anlamıyorlar.Ben bir yıldır nişanlıyım beni deli gibi sevdiğine de eminim ama hep bir eksik var vurdumduymazlık kavgamı bile duvar ile yapmak daha mantıklı geliyor bana.Ben yorulduğumu düşünüyorum artık.Belki de hata bizde erkeklerin kadınları anlaması imkansız gibi bir şey.ben her şeyi oluruna bıraktım artık.

    YanıtlaSil