Birkaç gün önce takipçilerimden biri bana çok güzel bir mail yollamış.Mailinde bir erkek olarak ilişkilere bakış açısını, ilişkide sevgi adı altında düştüğümüz yanlışları, sadece sevgilinizle olan ilişkinizde değil anne-baba-çocuk ve arkadaşlık ilişkileri dahil olmak üzere çok güzel bir şekilde yorumlamış.
Ben de sizlerle bu güzel yazıyı paylaşmak ve bloğum aracılığıyla takipçime teşekkürlerimi sunmak istedim.
Biz Nasıl Seviyoruz ?
“Hayatınızda biri varsa onu özgürce sevin, köleleştirmeyin. Eğer karşımdaki insanı kendi doğrum için değiştireceksem beni sevdiği için değişecektir, ben de öyle. Çünkü onu seviyorum, ama ben onun esiri olmamalıyım. Karşımdakini o olduğu için her şeyi ile kabullenip sevmeliyim.”
“Bu dönemde kimse sizin yakışıklılığınıza, evinize, arabanıza bakmıyor. Sizin yarattığınız enerjiye ve ağzınızdan çıkan bilgi dolu sözlere bakıyorlar. Eskidendi boş insanlar. Şimdi sevgi dolu insanların zamanı, şimdi uyanma zamanı, birbirinizi özgürce sevin, özgür bırakın zaten yanınızdadır.”
Evet, ilginç bir konu; biz nasıl seviyoruz?!
Biz nasıl seviyoruz insanları, bir düşünün bakalım, gelin ilişkilerinize.
Karı koca ilişkileri; anne baba –çocuk ilişkileri; arkadaş ilişkileri; sevgili ilişkileri.
Nasıl seviyoruz?
Eskiden ben sırılsıklam aşık olurdum, severdim, çok severdim ve o kişiyi hayatımda köleleştirirdim. Yani o benim kız arkadaşım! Hiçbir yere gidemez, benim dışımda bir hareket yapamaz, benim bilgim olmadan hiçbir şey yapamaz, edemez, konuşamaz.
Bugüne kadar yüzlerce binlerce kişiyle yaptığım görüşmelerde hep şunu gördüm: “Ama ben onu çok sevdim!”
Tamam güzel ama, biz öyle bir seviyoruz ki karşımızdaki insanı köleleştiriyoruz kendimize. Karşımızdaki insanı kendi çizdiğimiz sınırlar içine alıyoruz ve ona özgürlük alanı vermiyoruz.
Ben eskiden kıskançtım, paylaşmazdım. Ben onu seviyorum ve eğer seviyorsam benimdir. Ne haddine onun başkalarıyla yemeğe gitmesi, sohbet etmesi. ‘Ondan ben sorumluyum, ben erkek adamım’ deyip karşımdaki kişinin özgürlük alanını kısıtlıyordum. ‘Yapamazsın, edemezsin, gidemezsin.’
Daha sonra binlerce insanla görüşünce (ve bunların çoğu kadındı), bana söyledikleri şuydu:
“Bülent bey, kocam çok kıskanç, bana nefes aldırmıyor. Hiçbir aktivitem yok. Eve kapandım. Ben zaten kocamı seviyorum, ona sadığım. Ben zaten onun hayatındayım. Ama beni öyle sıkıyor ki hareket edemiyorum. O zaman da hayatımdaki insan bana batmaya başlıyor. Çünkü sen beni köleleştiriyorsun, sen beni bastırıyorsun, sen beni kıskançlıklarınla rencide ediyorsun.”
Evet ben bu konuda oturup düşündükten sonra kadınların haklı olduğunu anladım. Eğer benim hayatımda birisi varsa, ben ona güvenmeliyim. Eğer bir şey varsa, o zaten benim hayatımdan gidecek. Evren artık frekansları öyle ince ayarlıyor ki sana yanlış yapan biri zaten hayatından gidiyor. Senin hayatında duramıyor.
Özgür bırakın. Özgür bırakmak demek, “Bana ne?” demek değildir. Yine sevdiğinizi söyleyin, yine merak edin ama sıkmayın. Biz karşı tarafı sıktıkça, onun sınırlarını çizdikçe, karşı taraf da bizim sınırlarımızı çizer. Birbirinizi daha özgür sevin. Daha anlayışlı ve sevgi dolu sevin.
Ben şunu söylüyorum, “Eğer hayatımda biri varsa ben onu özgürce sevebilmeliyim.” Zaten güveniyorum, gittiği yerde yanlış yapmadığını biliyorum.
Biz kıskançlıklarla birbirimizi boğuyoruz, eziyoruz. Küçük kapalı bir kafese kapatıyoruz. Açın kafesin kapaklarını, benim hayatımdaki kişi bir kuş gibi özgür olsun, özgürce uçsun. Zaten gelip konacağı yer benim dalımdır. Benim konacağım dal hayat arkadaşımın dalıdır.
Artık bu dönemde 2010 ve sonrasında de kişilerin birbirlerini yeniden sevmeleri, yine aşık olmaları gerekecek. Fakat eski usül kıskançlık ve güvensizliklerle entrikalarla birbirlerini hapsetmeleri değil.
Hayatınızda biri varsa onu özgürce sevin, köleleştirmeyin. Eğer karşımdaki insanı kendi doğrum için değiştireceksem beni sevdiği için değişecektir, ben de öyle. Çünkü onu seviyorum, ama ben onun esiri olmamalıyım. Karşımdakini o olduğu için her şeyi ile kabullenip sevmeliyim.
Niye bir araya geliyoruz? Eşleşmek için, birbirimize farkındalıklar yaratmak için. Birbirinizi değiştirmekten vazgeçin. Birlikte anlayış içinde olalım, kimseyi değiştirmeye çalışmayalım. Karşımızdakini eleştirip değiştirmeye çalışıp da kendimizi doğru görmekten vazgeçelim. Herkes kendisine göre doğrudur. O kişiyi hayatında tutuyorsan onu olduğu gibi kabullen. Değiştirmeden özgür bırak zaten seviyorsa senindir.
Kıskançlık nedir biliyor musunuz? Çünkü ben de yaşadım. Kendine güvensizlik ve yetersizlik korkusu. Kendimi yeterli görmüyor, kendime güvenmiyordum. Başka bir erkeğin onu benden alacağını düşünüyordum.
Ben yeterli ve güçlü bir erkeğim, şimdi buna inanıyorum. Ben bilinçaltımı buna programladım. Kıskançsanız kendinizi değerli görmüyorsunuz, bir başka insandan daha aşağıda görüyorsunuz. Hepimiz eşitiz. Bedenimiz ikinci planda, birinci planda yarattığımız enerjidir. Bu dönemde kimse sizin yakışıklılığınıza, evinize, arabanıza bakmıyor. Sizin yarattığınız enerjiye ve ağzınızdan çıkan bilgi dolu sözlere bakıyorlar. Eskidendi boş insanlar. Şimdi sevgi dolu insanların zamanı, şimdi uyanma zamanı, birbirinizi özgürce sevin, özgür bırakın zaten yanınızdadır.
Sevgi ve Işıkla
Sevgili takipçim "mutlu1insan"a benimle paylaştığı bu güzel yazısı için çok teşekkür ediyorum.
Peki ya siz nasıl seviyorsunuz???
Aşkla kalın... :)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder