Hani bazen içinizden bir ses, git, tut kolundan ve gözlerinin taa içindeki kendinle yüzleş der ya; hala orada mısınız, eskisi gibi sevdalı mı bakışları bilemeden...
Hani bazen içinizdeki ses, git, sadece O'nu değil, birlikte yürüdüğünüz sokakları, oturduğunuz kafeleri, gülüştüğünüz parkları ya da kalbinizin çarpmaya başladığı o yemyeşil çayırı geride bırakıp git! der ya; yapamazsınız, ne kadar kızsanız da bırakamazsınız hatıralarınızı öyle boynu bükük...
Artık bir şeylerin üstünü kapatmak, yok-muş, hiç olma-mış gibi yapmaktır en büyük meziyetiniz...
Oysa, tuhaf ama bir acı vardır sizi hep huzursuz eden, içinizi sıkan ve çoğu zaman nefesinizi kesen; her adımda her adını andığında-anıldığında, içtiğin her yudumda yediğin her lokmada, söylediğin her sözde duyduğun her cümlede, her yattığında yanındaki boşlukta, uyurken her ürperdiğinde uyuyamadığında saç tellerinde, başını her yastığına koyduğunda sıcacık bir omuz aradığında, duyduğun her melodide, içtiğin her kadehte sarhoşluğunun her zerresinde...
Bu içini acıtan acının, derinlerde sızlayan ağrının da bir ağrı kesicisi olsa ya; günlerce haftalarca aylarca hatta yıllarca uyuştursa beni, bir daha sevmemecesine...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder