31 Ekim 2022 Pazartesi

Oğlum Deniz'e...

 Bugün biraz da seninle dertleşmek istiyorum canım oğlum...

"Anne olduğunda içine bir endişe balonu kaçmış gibi hissedeceksin" demişlerdi; hayatın bambaşka bir yöne doğru giderken, sen hep nasıl daha iyisi olabilirim diye uğraşacaksın evladın için ve muhtemelen de hiçbir zaman tatmin olamayacaksın diye de eklemişlerdi. Haklılardı belki de... Öksürdü mü, ateşi mi var, yemeğini yedi mi, oyun oynadı mı, keyfi mi yok, uyudu mu, uyandı mı, yürüdü mü, koştu mu... Her güne bir yenisi ekleniyor, asıl mevzu da şu; mutlu mu?

Seninle çıktığımız yolculuk nasıl daha keyifli olabilirdi, sana nasıl daha faydalı olabilirdim, hem en yakın arkadaşın hem en güzel anıların olmayı başarabilecek miydim... 

Çok keyifli bir ailede büyüdüm ben canım oğlum... Ailemin desteğini de sevgisini de ilgisini de her daim iliklerime kadar hissederek geçti çocukluk ve gençlik yıllarım... Şimdi senin annen olarak, sana bu hissettiklerimin ne kadarını hissettirebilirim diye endişem her gün. Bir gün koca adam olacaksın ve geriye dönüp baktığında hatıralarının kırıntılarında kalacağız baban ve ben... Anımsayacağın bir kaç güzel anının peşinde olduğum için çok mutluyum.


Seninle çıktığımız yolda bazen çok zor zamanlarımız da oldu. Bazı geceler zor, bazı günler hayat çok zor... Ama her dünün bir günü olduğunu hiç unutma; o gün doğduğunda sana en neşeli sesimle "günaydın" dediğimi hatırla; seni hep daha fazla sevemem herhalde derken, her gün daha da fazla nasıl sevdiğimi hiç aklından çıkarma, gülümse her zamanki gibi... 

Bazen esip gürlerim, hatta bazen isyan ederim; vazgeçtiklerimi özlerim, sorumluluk ağır gelir taşıyamadığımı düşünür ezilirim, kapanırım... Bunların sorumlusu sen değilsin güzel gülüşlüm; sen sadece bana yaşattığın büyülü anların sorumlususun...

Hayat bu ya, bir gün yollarımız ayrıldığında tek dileğim yüzündeki gülümsemeni yitirmemen... Senden beklentim makam mevki değil, güzel bir eş de değil, başarılarınla mutlu olacağım elbet ama sen ilk evvela mutlu olmayı başar canım oğlum... Her ne şartta ve her kim ile birlikte olursan ol, mutlu olduğunu gördüğüm, bildiğim ve hissettiğim her an ben de başarmış olacağım. Bugün ellerimi bırakıp kendin merdivenleri çıktın ve bana dönüp "başardım anne!" diye bağırdığın o anı unutmayacağım; seninle başarmanın keyfini hiçbir şeye değişmem.

Seni sıkıştıra sıkıştıra öpüp sarmalarken bana diyorsun ya "Sakin ol anne!" , sen sakin olma Deniz'im; kahkahaların inletsin ömrünü, mutlulukla dolsun taşsın her günün ve sen sen ol mutlu olmak - mutlu etmekten başka hedef koyma kendine ömrün boyunca...

Dilerim hatıralarında hep gülücüklerle kalırım, ellerim hep ellerinde olacak sonsuza dek...

En büyük aşkımsın canımın içi oğlum...

Aşk'la kalın...

18 Ekim 2022 Salı

"Hoş Geliyoruz" Fakat "Hoşça Kalamıyoruz"

Yaşım 32 ve bir ay kadar sonra 33 yaşıma gireceğim. Yolun yarısına her geçen gün adım adım ulaşırken, bazen yenilendiğimi ve çoğaldığımı hissediyorum. İki lafın belini kırarken parçalarımın tamamlandığını, tam anlamıyla dostlarımla var olduğumu hissediyorum. Ve bazen de eksildiğimi hissediyorum; hiç ummadığım yerden yara alarak belki, en zayıf karnımdan burkularak... 

Birbirimizin hayatında neden varız? Gerçekten var mıyız? Yoksa telefon rehberindeki bir numaradan mı ibaretiz? Ya da samimi olduğumuzu düşünürken, sadece bir ihtiyaçtan mı ibaretiz?



Bu sıralar sorguluyorum, birilerinin hayatına nasıl da hoş geliyoruz, dost oluyoruz ya da sevgili, sırdaş, karı-koca, abla, kardeş...; sen her nereye hoş geliyorsan.. Peki orada ne kadar hoşça kalabiliyoruz? Bir gün artık son dediğimizde gerçekten hoşça kalabiliyor muyuz? Belki de geride ne kadar hoşça anı biriktirdiğimizle alakalı bu durum... 

Zaman öyle hızlı akıyor ki, değerler değişiyor, istekler başkalaşıyor, beklentiler artıyor her geçen gün birbirimizden. Ne bekliyoruz da ne oluyor ve seneleri yitiriyoruz böyle böyle... 

Asıl hatırlamak gereken belki de, bir değişim varsa hayatımızda, zamanıdır. Biz kaçtıkça sorundan ya da iteledikçe sorunları hep karşı tarafa, aslında savaşmıyoruz. 


Bir yerde okumuştum; "Kaçtığımız bütün savaşların yaralarını taşıyoruz." diyordu. Ve ben nice zaman sonra fark ediyorum ki dostum, kaçtığımız her anın ve kaçırdığımız her zamanın bedelini mutlaka ödüyoruz; içimizde bir yerlerde... Bazen özlüyoruz, yeniden gelse diyoruz ve hep yeniden diyoruz; bazen kızıyoruz ama kızdıklarımızı da söylemek istiyoruz, boğazımızdaki yumruları bir bir anlatmak istiyoruz. 

Hayat işte; fıtratımızda var "öyle olması gerekiyormuş" diye her geçen güne yenisini eklemeye devam ediyoruz. Bir başkaldırı gerek belki kendimize ya da bir başkalaşım gerek belki düşüncelerimize... 

Dilerim sizler de fark edersiniz hayatınızdan sessizce eksilenleri ve her yeni gün çoğalırsınız sevgiyle...

Aşk'la kalın...


5 Ağustos 2019 Pazartesi

Evlilik aşkı bitirir mi?

Büyük umutlarla ve heyecanla başlayan bir çok hikaye, bir süre sonra sekteye uğramaya ya da çatırdamaya başlıyor. İlk günlerdeki bağlılık sanki zaman ilerledikçe ufak ufak çözülmeye, hatta belki de kopma derecelerine bile gelebiliyor.
Bu durumda da ilk akla gelen şey, evliliğin aşkı öldürdüğü düşüncesi oluyor. Maalesef bu çıkarım tamamen bir kaçış! Bakalım evlilik mi aşkı öldürüyor yoksa biz insanlar mı sebep oluyoruz bu durumlara...
Evliliğinizin ilk günlerini düşünün; nasıl da birbirinize karşı anlayışlıydınız, söylediklerini değil söylemek istediklerini bile şıp diye anlayıverip harekete geçiyordunuz, sırf o kendini değerli hissetsin diye düşünüp dururdunuz belki de neler yapabilirim diye, eşiniz sadece özel günlerde değil her gün kendini özel hissetmeliydi çünkü...
Evlilik aşkı öldürmüyor, sadece zaman aşımına uğruyoruz. Kendimiz bu hale getiriyoruz da diyebiliriz.


Özensizleştikçe aşk biter.
Özenle hazırlanan sofralar ya da özenle giyilen kıyafetler değil aslında buradaki konu... Konuşurken özensiz olmak, ne hisseder diye düşünmemek; hareket ederken özensiz davranmak, ne düşünür diye önemsememek; yemek yerken özensiz davranmak, benim için uğraşmış diye bir an bile aklınıza gelmemesi; mutlu etme konusunda özensiz davranmak, zamanla yabancılaşmak ve ne şekilde mutlu edeceğiniz konusunda bilinçsizleşmek... Kısacası evlilik hayatınız sizin seçiminiz; özenle yaşamak ve sevmek de sizin elinizde, sadece nefes almak da...

Sözünde durmadıkça aşk biter.
Bir ilişkiye istikrarla devam etmek, verilen sözlerin ne kadar tutulduğu ile fazlasıyla alakalıdır. Şu ya da bu sebeple tutmadığınız sözler yüzünden aranıza mesafeler girebilir. Daha da kötüsü eşinizin size karşı saygısını da yitirebilirsiniz. Temelinde saygı olmayan hiçbir ilişki, başta evlilik olmak üzere,  sağlıklı bir şekilde ilerlemeyecektir. 

Değer verdiğini göstermedikçe aşk biter.
Birine değer vermenin en güzeli, pahada hafif maneviyatta büyük şeylerle mümkün olabilir. Birini düşünmek, değer verdiğinizin en güzel göstergesidir. Evlilikle birlikte birbirinizi daha iyi tanımış ve hoşlandığınız-hoşlanmadığınız bir çok şeyi kavramış oluyorsunuz. Dolayısıyla eşinizin yüzünde bir tebessüm yaratmak için fazla düşünmeye ihtiyacınız yok diye düşünüyorum. :)

Sevginizi yitirmeden, her gün mutlu olmaktan ziyade mutlu etmek üzerine çaba sarfederek, o ilk günkü aşkla yaşamanız dileğiyle...
"Aşk"la kalın.

2 Ağustos 2019 Cuma

Mekanın Sahibi Geri Geldi :)

Son dönemde popüler olan diss atma muhabbetlerine atıfta bulunmak değil elbette amacım. 3 yılı aşkın bir süredir yazmadığım blog sayfama geri dönüşün bir müjdesi...
Hayat hızla akıp giderken, üniversite yıllarımda yazmaya başladığım blog sayfama bir de evli kafasıyla hızlı bir dönüş yapmaya karar verdim. Dolayısıyla bulunduğunuz sayfaya mekanın sahibi geri geldi. :)
Evet, evlendim! 
Hani "yok ben evlenmeyeceğim, ay evlilik bana göre değil..." diyenlerdendim ben de. Yakın bir arkadaşım günün birinde demişti ki, karşına öyle biri çıkıyor ki sen hazır mıyım ne oluyor diyene kadar evlenmiş oluyorsun! Hakikaten de öyle oldu. 

Hızlı bir karar diyemem; çocukluğumun en çılgın dönemleri, saklambaç oynarken saklanamadığım, gençliğimin en ergen dönemleri, dertlerimin ortağı, her anımı paylaştığım, dolu dolu geçmişim olan adamla sonsuzluğa "Evet" demek... 
Herhalde hayatımın en can alıcı noktasıydı evlilik... Kimi zaman ürkütücü gelirdi bana, kimi zamanda büyüleyici...
2 senelik tecrübemle söyleyebileceğim çok fazla şey yok elbette; ama hiç yok da diyemem. Mesela evlilikle iki kişilik yaşam başlıyor ister istemez, sadece masadaki yemek tabakları 2 kişilik olmuyor yediğiniz her lokma ikiye bölünüyor; sabah 2 kişilik bir hayata uyanıyorsunuz; her an ve her his karşılığını mutlaka buluyor; her geçen gün daha fazla 2'ye bölünüyor her şey ve kızgınlıklarınız da oluyor elbet, işte o zaman anlıyorsunuz eskisi gibi trip atmanın, laf sokmanın işe yaramadığını... :)
Kısacası aynı evi paylaşmaya başlamak yürekte başlıyor. Sevginizi koruyabildiğiniz sürece de, o masada hep 2 kişilik servis olmaya devam ediyor.


Kadın ve erkek; farklı iki cumhuriyet gibidir. İlişkiler de zorludur bu sebepten ötürü, bilirim. Bir insanı tanımak, ona bağlanmak, kendinizi teslim etmek o kadar da kolay olmuyor. Ancak bir zamanlar arkadaşımında bana söylediği gibi, beklenmedik anda çalıyor kapınızı aşk da evlilik de... 
Düğün mevsimi de devam ediyorken, yakında düğün postuyla sizlerle olacağım.
"Aşk"la kalın...

17 Mayıs 2016 Salı

El gibi...

Ne tuhaf yaratıklarız değil mi?! Üzerinden bir an da geçse, bin yıl da geçse öfkemizi dindiremiyoruz. Sevgi nasıl bir duygu, sizin kalbinizde? Hani çok seven, uğrunda dağları delen siz Kerem'lerin kalbindeki sevgiden bahsediyorum. Daha dün onca sevilenler, bugün nasıl bir şey yapmış ola ki...
Sevgi... O çokça dilinize dolanan, en cafcaflı cümleleri kurarken kullandığınız, kimselere laf ettirmediğiniz, her zaman en içten sizin hissettiğiniz güzel duygu... Nasıl bir anda tuzla buz olup, yok olabiliyor. 
Siz sevdiklerinize bağlı değilsiniz sayın Kerem'ler, sayın Aslı'lar... Sizin sevginiz, karşınızdakinin en ufak bir hareketine bağlı!

Bulutlar karardı diye, güneş ertesi güne doğmaktan vazgeçer mi hiç?! 
Sevdalıdırlar birbirlerine çünkü, güneş her fırsatta hatırlatır içindeki yangını; bulutlar da her gün kovar içinden karanlıkları...
Çokça sevmeyin, içtenlikle sevin ve sevilin. :) 

Aşk'la kalın...

26 Mart 2016 Cumartesi

İçimden geldi yazısı...

Bugün durup dururken aklıma geldin çocuk... Şarap misali yokluğun, yıllandıkça çökmüş derinlerime; bu halini de fark etmeden sevmişim meğer... Örümcek bağlamış kenarı köşesi yaşananların, öylece beklemiş sanki bir gün hatırlanmayı yeniden.
Belki de sırf bu sebepten karışamamışım hayatın içine, alışamamışım "bir dahaki sefer"in olmayışına, kucaklayamamışım yaşadığım anın hislerini ve her şey değişse de içimde bir şeyler beklemiş, tozlu raflarında gözlerimin...
Baktığım yerlerde ol istemişim bilmeden, her şey aynı kalsın diye beklemişim düşünmeden, sevmişim aslında bu sızıyı... Bilememişim belki de ben, her şeyi aynı tutsam da, başka zamanda olduğumu... Gerçeği kabul etmediğimi fark ettim sonunda; gereksiz bütün acı çekişlerin de sebebi bu ya... Hep bir savaş, inatlaşma, bilek güreşine tutuşmuşuz yaşananlarla; bir hikaye yazmışız belki de, hep daha fazlasını istemişiz veresiye geçmeyen kalplerden ve sadece istemişiz.
Kabullendiğimi sandığım yaralarım geçmiş elbette, üzerimden kabukları düşmüş. Kurtuldum derken seninle yaşadığımı fark ediyorum, hayatımdaki izinle... Ama dedim ya, aynı şehirde ve aynı sokaklarda olduğumuzu hissetsem bile, başka zamandayız biz seninle... Tüm bunlar içimden geldi, izninle...

8 Mart 2016 Salı

"KADINLARIMA"

Günlerden 8 Mart Kadınlar Günü...
Bizler hep bir eşitlikten bahsederiz; hak eşitliği, güç eşitliği, sorumluluk eşitliği, sen-ben eşitliği... Hep unuttuğumuz bir şey var ki, insanız biz de! 
8 Mart 1857 yılında ABD'nin New York kentinde 40.000 dokuma işçisi daha iyi çalışma koşullarına sahip olabilmek için, bir tekstil firmasında greve başlamış. Ancak polisin işçilere saldırması ve işçileri fabrikaya kilitlemesi, arkasından da çıkan yangında işçilerin kaçmasının engellenmesi sonucu 129 kadın işçi can vermiş. Kadın işçi diyorum ama söz konusu olan insan canı değil mi?!
Ve sonrasında Alman Sosyal Demokrat Partisi önderlerinden Clara Zetkin, ölen kadın işçilerin anısına 8 Mart'ın "Internationaler Frauentag" (International Women's Day-Dünya Kadınlar Günü) olarak anılmasını önermiştir ve oybirliği ile kabul edilmiştir.
Çokça zamanlar geçmiş üzerinden, fakat hala aynı acılar yaşanmaya devam ediyor. Her geçen zaman caniliklerin dozu biraz daha artarak hem de! 
Fiziksel şiddet almış başını gitmiş kadınlarıma! 
Okumana ne gerek var evde otur deniliyor, gencecik yaşlarında istemedikleriyle evlendiriliyor, hunharca dövülüyor, sakın sesini çıkarma deniliyor, hor görülüyor, uçkuruna yenik düşmüşler tarafından tecavüze uğruyor, geceleri tek başına sokakta yürürken korkudan tir tir titriyor, bir et parçası gibi görülüyor, kahkaha attığında yadırganıyor, tek görevi kocasını mutlu etmek ve çocuk yapmak diye düşünülüyor, "senin ideallerin ne" diye sorulmuyor, mini etek giymeseydi deniliyor, o saatte orada ne işi varmış deniliyor, kadın kuyruk sallamıştır deniliyor, toplu taşıma araçlarında her an ölümle burun buruna evine-okuluna varmaya çalışıyor, ayakkabısının tıkırtısından bile tahrik olan zihniyetlerce yargılanıyor, nefes alma hakkı elinden alınıyor, öldürülüyor!


Ve sonra... Bunca eziyet edilen, yok sayılan, hor görülen, canının kıymeti bilinmeyen kadına dönüp "anne" deniliyor utanmadan! "Kardeşim" deniliyor, "kızım" deniliyor, "arkadaşım,dostum" deniliyor... Nedir farkı sahip olduklarının peki? 
Düşünsenize bir gün yitirdiğinizi hayatınızın kadınlarını; annelerinizi, kardeşlerinizi, kızınız ya da komşunuzu, arkadaşınızı... 
Kadınlar, hayatınızın her evresinde sizlere dokunan en içten duygulardır. Annenizdir; sarıp sarmalayan, sizin canınız acısa yüreği yanan, her yaş attığınızda sahip olduklarınızdır anneleriniz. Kardeşleriniz mesela; hayattaki diğer yarınızdır, en güçlü desteğinizdir, ablanızdır danıştığınız derdi tasayı ya da küçük kız kardeşinizdir gülümseme sebebiniz olan. Hayatınızdaki kadınlar, yarınlarınızdır. 
Sevin. 
Hayatınızdaki kadınları küçük bir kız çocuğu gibi sevin. Bazen küsse de darılsa da, tercihleriyle birlikte sevin. Öyle alelade sevmeyin, nefretle sevmeyin. Güzel gülenleri gözlerinden sevin, sinirlendiğinde ağlayanları gözyaşlarından sevin, hayallerini size anlatan kadınları yürekten sevin. Tılsımlı gözleriyle boşluğa dalıp gitmiş kadınları boşluktan çekip çıkarıp sevin. Emekçi kadınları alnındaki terlerinden sevin. Gidenlerini ayrılanlarını da sevin, öncesi veya sonrasını düşünmeden sadece sevin.
Başardıklarında başarılarından sevin, gurur duyarak hislerini paylaşarak sevin. 
Şiddet, kaybetmektir. Artık etmeyin!

Evlerinde bütün gün çocukları için didinen, evinin huzuru için çırpınan, yemeklerine lezzet katmaya çabalayan kadınlarımın, tek başına ayakta ve hayatta kalma mücadelesi veren, çocuklarının geleceğin temel taşları olduğunun farkında olan, yılmadan direnen, yaşadıklarına rağmen kendine güvenen, hayata her ne olursa olsun kocaman bir kahkaha atan kadınlarımın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü içtenlikle kutluyorum.